Muhteşem Güzellik'in yönetmeni Paolo Sorrentino'nun asistanı olan Piero Messina'nın ilk uzun metrajlı filmi Bekleyiş (L’attesa). Film Sicilya topraklarında iki kadının bir erkek üzerinden iletişimini daha doğrusu iletişimsizliğini sorguluyor. İtalya'nın konuşkan filmlerinin yanında bir hayli suskun ve yaslı kalan film ölümün etkilerini bu iki kadın üzerinden aktarmaya çalışıyor. Daha doğrusu ölümün/kaybın farkında olan bir anneyle farkında olmayan bir sevgili üzerinden ölüm ve yaşam denen zıtlığa ulaşmaya çalışıyor.
Ama hikayenin genel örgüsünün az da olsa zayıf ve sevgili üzerinden yargılayıcı olduğunu itiraf etmek de fayda var. Günlerce telefonlarına çıkmayan sevgilisinin annesinin yanında sığıntı gibi takılan kızın ruh halinin yanında, annenin kendisini mi yoksa onu mu yatıştırmaya çalıştığının belli olmadığı bir durumda ilerliyoruz. Annenin oğluna duyduğu acının, bencilce bir yansımasını Jeanne üzerinde görüyoruz. Geçen yıl yaptığı ‘bir hatanın’ bedelini anne ve oğul ona beraberce ödetmek ister gibiler.
Film annenin yasıyla kızın bilmezliği ve sorgulamazlığı arasındaki gediğe iyice yerleşiyor. Telefonlarına cevap vermeyen sevgilisine karşı duyduğu özlem ve bekleyişi, Anna'nın telefonun öbür ucunda hissetmesi ve buna rağmen Anna'nın çaresizlik hissine bürünmesi karakteri fazlaca sorgulatan unsurlar. Anna acısını neden bir genç kız üzerinden azaltmaya çalışıyor gibi soruların cevabı geldikçe Anna ve Jeanne üzerindeki iletişimin de gittikçe koptuğuna tanıklık ediyoruz.
Tabii kızın sevgilisine ulaşamamayı sorgulaması hatta onsuz yaptığı tatilden memnun gibi durması da iki karakterin bu kayıp vakayı çok da sorgulamadığına işaret ediyor gibi.
Tek mekanda olmasa da avluya ve en fazla göle yayılan hikayede bir bekleyişten çok bezdirici bir sorgulamama hali var. İki kadının karşılaşmasındaki sırlar ve gizemler iki karakteri ayrı ayrı yargılamaya fırsat yaratıyor. Oğul Guiseppe'nin yokluğu konusunda film özellikle çok az done sunuyor, Jeanne'e yansıyan ise kaderine razılık oluyor. Bu anlamda film bir kayıp üzerinden iki farklı ruh halini masaya yatırmış oluyor.
Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan film yönetmenin bir arkadaşından duyduğu hikayeden Luigi Pirandello’nun iki eserinden uyarlanmış. İki kadın arasındaki ince gerilimli durum kayıp olsa bile bir erkeğin paylaşılamama halini ortaya koyuyor. Anna’nın ince oyunları ve gözlemleri sayesinde Jeanne en sonunda acı gerçekle yüzleşiyor ve yönetmen o ana kadar o ince gerilimi bir an bozmaya çalışmıyor.
Filmde Jeanne’nin tavrını fazla sahici bulamadığım için filme de pek sahici yaklaşamadım ne yazık. Hatta ahlakçı davranıp, sırf bu yüzden Jeanne’i dışarda bıraktığı için de pek ısınamadım ama filmin iki kadın arasında yarattığı belli belirsiz gerginliği sevdim! Juliette Binoche ve Lou de Laage uyumu yakalamış ve filmin atmosferine gayet iyi yayılmışlar...
twitter.com/BanuBozdemir