Hesabım
    Mucize
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Mucize

    Kırmızıgül'ün sinema macerası farklı tatlarla devam ediyor...

    Yazar: Melis Zararsız

    Mahsun Kırmızıgül, ülkemizde türkücü olarak büyük bir ün yapmış, daha sonra ise sinema sevdasının üzerine giderek oyunculuk ve yönetmenlik denemeleriyle kendisini sinemamızda öyle ya da böyle kabul ettirmiş bir kişi. İlk filmi Beyaz Melek, sinema geçmişi olmayan bir kişinin ilk denemesi olarak teknik anlamdaki başarısı kadar, çalıştığı isimlerin büyüklüğüyle bizi şaşırtmıştı: Yıldız Kenter, Suna Selen, Cezmi Baskın, Erol Günaydın gibi isimlerden bahsediyoruz… Doğu kökenli olan Kırmızıgül, belli ki memleket meselelerine, özellikle kendi çevresinde tanık olduğu toplumsal sorunlara duyarlı bir göz olduğundan, bu minvalde yazdığı hikayeleri sinema yoluyla seyirciye aktarma noktasında, teknikte doğru isimlerle çalışarak, ortaya senaryo sıkıntılarıyla da olsa en azından düzgün çekilmiş ve derdi olan, hatta cesur bir sinema filmi çıkarıyordu. Kendi yapım şirketini kurup bu işe para da yatırdığından, sinema yapmanın bazı zorluklarından baştan muaftı. Müziği kullanım şekliyle ve hikayesindeki ajitasyonla çoğunlukla bir duygu sömürüsü hissiyatını da veriyordu ne yazık ki Beyaz Melek, fakat seyirciyi salonlara toplamayı, ağlatmayı, hakkında konuşturmayı da bilmişti.

    Güneşi Gördüm adlı ikinci sinema filmini 2009’da vizyona sokan sanatçı, bu filmde daha da cesurca hamleler yaparak, hem devlet eleştirileri, hem eşcinsel bir gencin yaşadıkları, hem de yine Doğu-Batı sorunlarını masaya yatırmasıyla dikkat çekici ve daha da ciddiye alınası bir sinema filmine imza atmış oldu. New York’ta 5 Minare ise dönemin en görkemli, en “zengin”  Türk filmi olarak çok dikkat çekmiş, fakat samimi anlatım diline sahip ilk iki filminden sonra içeriğiyle hayalkırıklığı yaratmıştı. Ne öykü ne de karakterlerin içi doluydu, üstelik cemaatçiliği öven, propaganda kokan kısımları samimi gelmiyordu. Gişe olarak her filmi bir öncekinden daha başarılı gibi gözükse de eleştirmenler açısından en başarısız filmi New York’ta 5 Minare idi Kırmızıgül’ün.

    Son projesi Mucize ise, bir mucize değil belki ama yine o ilk filmlerindeki samimi anlatımın, daha da farklı bir tatla geri dönüşü diyebilirim. Her şeyden önce bol “dram” soslu hikayeler anlatan senarist/yönetmen, bunu diğer filmlerinin ilk karelerinden itibaren müziğinden tonuna, filmin temposuna kadar bize ağdalı bir dille belli etmişken, bu kez mizahi bir çizgiden başlatıyor hikayesini. Aslında biraz Yılmaz Erdoğan filmlerine benziyor Mucize. Özellikle Neşeli Hayat adlı filmi hatırlarsak, mizahi öğeleri öne çıkan fakat derdi başka olan, aslında dramatik ve içi dolu bir hikayeydi karşımızdaki. Vizontele’ler de aynı tattadır malumunuz. Yine Sermiyan Midyat yönetmenliğindeki Hükümet Kadın filmlerini de hatırlarsak, Mucize’nin, Mahsun Kırmızıgül’ün diğer filmlerine değil de bu filmlere daha çok benzeyen bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. İlginçtir, Mucize’nin oyuncu kadrosunda da BKM oyuncularından bol bol isim var. Film şahane bir Ege kasabası genel planıyla açılıyor, fakat hayalkırıklığı bir diyalogla devam ediyor. Talat Bulut’un canlandırdığı muallim ile normalde oyunculuğunu gayet başarılı bulduğum Şenay Gürler, inanılmaz tiyatral ve hiç inandırıcı olmayan bir tartışma canlandırıyorlar. Muallim doğu köylerinden birine tayin olmuştur, karısı ise gitmesini istememektedir ama nafile… Dönem ise 27 Mayıs darbesi dönemi.

    Renkleriyle, geniş planlarıyla harika sinemasal görüntüler yakalanmış Ege’de de, hikayenin devam edeceği Doğu’da da (Zaza köylerinden birinde)… Doğa, mevsimsel dönüşler, hayvanlar, müthiş bir şekilde katkı sağlamış hikayeye. Muallimin okulu olmayan köye tayin olduğunu öğrendikten sonra vazgeçmeyip köye okul yapmaya ve oradaki çocuklarla birlikte sakat genç Aziz’e yardım etmek istemesi, gayet olası ve içine girebildiğiniz bir hikaye sunarken, konu hızlı bir şekilde Aziz’in etrafında çerçevelenmeye başlıyor, vücudunun belirli yerlerinde felç benzeri sıkıntılar olan, konuştukları anlaşılmayan, yaşadığı bu sıkıntılar nedeniyle de saçı başı birbirine karışmış, mahallenin delisi gibi ortalıkta gezen Aziz’in neden böyle olduğu doktorlara gösterildiği halde anlaşılamamış hikayeye göre. Burada akla yatmayan şöyle bir durum var. 60’lı yılların bir Zaza köyünde, cehalet sonucu böyle problemli bir kişiye tüm köy halkı kötü/yanlış davranabilir, onu itip kakabilir, yalnız bırakabilirdi. Ve eğer bu hastalığın psikolojik bir sebebi varsa, buna bağlanabilirdi. Fakat bu köyün insanları Aziz’i çok seviyorlar, çok sahipleniyorlar, sürekli peşindeler, iyiliğini istiyorlar. Onu ara sıra itip kakanlar, ona taş atanlar sadece çocuklar. Spoiler (sürprizbozan) vermek istemiyorum ama Aziz’in bu durumu psikolojik bir duruma bağlanacak ise, baştan çok daha farklı işlenmeliydi diye düşünüyorum.  Fakat şapka çıkartmamız gereken durumu es geçmeyelim. Daha önce Beni Böyle Sev adlı dizide keyifle izlediğim oyuncu Mert Turak, Aziz rolüyle adeta döktürüyor! Sırf Mert Turak’ın bu performansı için bile izlenir bu film!

    Politik göndermelere gelecek olursak, atlı ve silahlı adamların dağdan inip çevreye kurşun sıkması, bunu gören Ege’li muallimin korkması üzerine köy halkının, “bunlar eşkıya ve evet silahlılar ama kesinlikle yol kesmezler, hırsızlık yapmazlar, kimseye zarar vermezler, onlar dağların ağaları beyleridir, buraları kollarlar” gibi kör gözüm parmağına güzelleme yapmaları, filmin en olmamış yeri kanımca. Böyle bir güzellemeye hiçbir ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum bu sıcak, samimi hikayenin içinde.

    Mahsun Kırmızıgül’ün, farklı bir deneme yapıp sinemasına mizahı katmasını sevdim. Filmin görüntü yönetmenliğine, seçilen mekanlara, dekor/kostüme de diyecek hiçbir laf yok, tüm bu renkli seçimler filmin ambiyansına, dokusuna, o sıcak köy hikayesine çok şey katmış. Filmin, özellikle Aziz’le ilgili olan kısmında belirli oranda masalsılık da var. “Normalde böyle olmaz ki” gibi yaklaşımlar geliştirmenin mümkün olduğu durumlar var ama ben bunu sinemanın masalsı, büyülü hikayeler anlatma hakkına veriyor ve dahi seviyorum.  Ajitasyon var mı, yine var, müzik bu amaçla mı kullanılmış, evet, yine, fakat artık bunu eleştirmenin bir alemi olduğunu düşünmüyorum, bu Kırmızıgül’ün tarzı, bunu kabullenmek lazım.  Filmin gereksiz uzunlukta olduğunu da belirtmek isterim, çok daha derli toplu anlatılabilirmiş bu gerçek ve güzel hikaye, fakat ben Mucize’yi bahsettiğim birkaç çapak dışında başarılı buldum, haftanın şans verilmesi gereken filmlerinden…

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top