"Kendini bulabilmen için önce kaybolman gerek"
Yazar: Ekin LimoncuJohn Green'in kitaplarını beyazperdede görmeye kendimizi alıştırsak iyi ederiz. Hatırlarsanız Green'in başarılı gençlik romanı Aynı Yıldızın Altında geçtiğimiz yıl aynı isimle beyazperdeye uyarlanmıştı ve tüm dünyada yarattığı etki şaşırtıcı derecede büyük oldu. Gelen bu başarı yapımcıları çok sevindirmiş olacak ki Kağıttan Kentler ile aynı popülerlik hedeflenmiş. Bilen bilir bu zamana kadar Kağıttan Kentler John Green'in en kötü romanı olarak lanse edildi, sonuç ne olacak hepimiz göreceğiz.
Filmin kahramanları Quentin ve Margo çocukluktan beri arkadaş. Quentin, Margo'ya umutsuzca aşık ama Margo kafasına göre yaşayan, hiçbir şeyi umursamayan kısacası ideallerinin peşinden gitmekten korkmayan genç bir kadın. Arkadaşlık ilişkileri büyüdükçe zayıflayan bu ikilinin arasındaki bağ, bir gece Margo'nun Quentin'den yardım istemesiyle tekrar alevleniyor hatta ikili suç ortağı oluyor. Bir şeylerin değişeceğinden çok emin Quentin, ertesi gün Margo'nun kayıplara karışmasıyla onu bulmak için bıraktığı ipuçlarını takip etmeye başlıyor.
Ağlamayacak insanı bile ağlatmayı başaran Aynı Yıldızın Altında'nın dramından Kağıttan Kentler'de bulmayı arzuluyorsanız, üzülerek söylemeliyim ki o dramı bu filmde bulamayacaksınız. John Green’in adı neredeyse sözlükte “gözyaşı” olarak tanımlanacak hale gelmişken ilginçtir ki Kağıttan Kentler aralara serpiştirilmiş zeki esprilerle bezeli eğlenceli bir yol, bir arkadaşlık hikayesi. Uzaktan klasik gençlik filmi gibi duruyor olabilir ancak yakından bakınca çok daha fazlasına sahip.
Nerd diye tabir edebileceğimiz bir gencin, güzel kıza aşık olma hikayesinden öte, bir kendini bulma hikayesi. Dürüst olmak gerekirse Kağıttan Kentler yepyeni bir şey söyleyen ya da klişelerden tamamen kurtulmuş bir film diyemem ama fazlasıyla gerçek bu filmin farklılığını farketmemek imkansız! Klasik Amerikan gençlik filmleri gibi başlayıp devamında aslında öyle olmadığını yüzümüze tokat gibi çarpan Kağıttan Kentler asıl bu yönüyle övgüyü hakediyor.
Senaryo, Aşkın 500 Günü, Şu An Muhteşem gibi yavan olmayan aşk hikayelerinin anlatıldığı filmlerin senaristleri Scott Neustadter ve Michael H. Weber'a teslim edilmiş. Filmdeki birkaç olay hızlıca geçiştirilmiş gibi gözükse de diyalogların deneyimli ellerden çıktığı çok aşikar. Senaristler kitaptaki hikayeye sadık kalarak ayakları yere sağlam basan bir uyarlama yazmış.
Oyuncu seçimleri ise filmle ilgili en başarılı şeylerden biri. Oyuncuların filme kattığı sıcaklık izleyiciyi çok güzel sarıyor ve filmin içine çekiyor. Quentin rolünde izlediğimiz Nat Wolff önümüzdeki yıllarda adından daha çok söz ettirecek gibi çünkü henüz 21 yaşında olan Wolff başarılı bir oyunculuk performansına imza atıyor. Aynı Yıldızın Altında filminde yan rolde izlediğimiz Wolff'un, İngiliz model Cara Delevingne ile olan uyumu ise filmi izlettiren bir başka unsur. Oyunculukta çok yeni sayılan Delevingne de idealize edilmiş "özgür" kadın rolünün hakkını fazlasıyla veriyor diyebilirim.
Margo’nun hikayesi gibi duran film aslında Quentin’in hikayesi. Gözümüzde büyüttüğümüz, hatta “mucize” olduklarına inandığımız kişiler aslında sıradan birer insan ve asıl mucize kendimiziz mesajı veren Kağıttan Kentler gençlere kendi hayatlarının kontrolünün kendi ellerinde olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Çok büyük beklentilerle gidilmezse Kağıttan Kentler bu yaz sıcaklarında eğlenceli vakit geçirmek için en doğru seçim.
twitter.com/ekinlimonj