El bedenden üstün müdür?
Yazar: Banu Bozdemir72. Cannes Film Festivali’nin Eleştirmenlerin Haftası seçkisinde Büyük Ödül’e layık görülen ve En İyi Animasyon kategorisinde Oscar adaylığı bulunan Bedenimi Kaybettim / I Lost My Body, bedeninden ayrılmış bir elin yeniden bedenine ulaşma hikayesini derinlikli bir biçimde ele alıyor. Amelie’nin senaristi Guillaume Laurant’ın Mutlu El adlı kitabından uyarlanan film, daha çok kısa filmler çeken Jeremy Clapin tarafından çekildi. Filmi izlerken neden "Elimi kaybettim" denmedi acaba diye düşündüm. Çünkü bedenin bütününden ayrı bir yere düşen organ, el! Beden, eli bulmak için çabalamıyor, el çabalıyor ve bu da ona inanılmaz karizmatik bir kişilik katıyor. Filmi izlerken zaman zaman aklınıza Adams Ailesi’nde artık evin köpeği moduna geçmiş ‘şey’ gelebilir ama hikaye bizi o kadar ciddi bir yere çekiyor ki, zaman zaman elin hareketlerinden çıkacak her gerilimi bekler hale geliyorsunuz… Film özünde duygusal bir hikaye barındırıyor. Ama neredeyse seyirciyi et tırnaktan ayrılır mı misali bedenle el arasındaki ayrılığa kitliyor ve sonuna kadar da bu gizemi korumaya çalışıyor.
Pizza kuryecisi Naoufel’in geciktirdiği pizza nedeniyle kütüphanede çalışan Gabrielle arasında başlayan kaçma kovalamaca, Naoufel’in hayatın değişmesine sebep oluyor diyebiliriz. Filmde duygular, duyguların boşluğu kadar boş binalarda yaşanan muhabbetler de dikkat çekici. Tabii elin bir şehirde bedenine ulaşmak için izlediği yollar kesinlikle Naoufel’in Gabrielle’e ulaşmak için izlediği yollardan daha ilgi çekici. Tehlikeler atlatıp tekrardan doğrulması ve yollara düşmesi. Aslında bir bedene ihtiyaç duymadan da var olabileceğini gösterebilmesi… Bir kişiliği ya da hafızası olmadan, bir şeye ulaşmak için çabalaması. Bu başarılı bir hikaye anlatıcılığının eseri olarak tam karşımızda duruyor.
Aslında bir bedenden dağılsa da farklı iki hikaye gibi izlediklerimiz. Ama bir yerde öyle bir birleşme oluyor ki tüm o boşluk tamamlanıyor, bir keşfetme, bir tanımlama ve tamamlanma hikayesine dönüşüyor. Aslında bir boşluk duygusuyla başlayan hikaye başka bir kayıp duygusuna evriliyor, Naoufel hayatı için bir anlam şansı kazanıyor, yaşadığı trajedilerden arınma şansı buluyor. Buna onu sağlayan da Gabrielle’e duyduğu çekim, ona yakın olma ruh hali… Ama kafayı iyi tutmak gerekiyor, özellikle de marangozluğa ilgi duyuluyorsa… Filmin kırılma noktalarından biri de Nauofel’in becerikli olduğu bir alanda beden gücüyle çalışırken, bir anlık dikkatinin dağılmasıyla ortaya çıkıyor, yolculuk işte o zaman başlıyor. Film spoiler vermeye çok yatkın, ama o deneyimi kendiniz yaşamalısınız! Bence başından sonuna kadar keyif ve merakla izlenecek bir hikaye Bedenimi Kaybettim. Bir elin yolculuğuna eşlik etmek gerçekten de güzel ve gizemli bir deneyim yaşatıyor.