Gözümü alamadığım bir intikam yolculuğu…
Yazar: Murat Tolga ŞenMel Gibson’un yönettiği aksiyon başyapıtı Apocalypto’yu hatırlar mısınız? Ben çok severim! Dead Lands’in ilk afiş ve fragman paylaşımlarından bu yana Apocalypto ile bir bağı olduğunu düşündüm ancak filmi izleyince Dead Lands’in bir Apocalypto replikası olmadığına ikna oldum. Açıkçası, olsa da şikayet etmezdim! İngilizce konuşmayan bir Maori yerlisinin kahramanlık macerasını izleme fikri beni çok heyecanlandırmıştı.
Dead Lands, Hong Kong filmlerinin aksiyon ve kahraman yaratımı formülleriyle üretilmiş bir iş… Ailesi katledilmiş bir çaylak, ona yardım eden emekliliği ya da ölümü yakın yaşlı bir savaşçı ve boss fight ile biten bir intikam yolculuğu… Çatışma büyüdükçe drama da artıyor ve kahramanın asıl yolculuğu kendine doğru gerçekleşiyor. Sonuç: genç Maori savaşçısı çocuktan erkeğe dönüşüyor. Öte yandan, batı tipi aksiyon filmlerinin en sevdiği şey olan ‘seçilmiş kişi’ ya da şövalye kahraman mitine uygun olarak, o kabile şefinin oğlu…
Hikayenin geçtiği zaman hakkında pek fikir vermeyen ancak Kaptan Cook'un 1769'da adaya gelişinden hemen önceki dönemde geçtiğini varsaydığım Dead Lands, Maori savaşçı kültürünü gösteren bir atalara saygı sekansı ile etkileyici bir açılış yapıyor, burada yönetmenin tercihi olan dar çerçevelerin beni biraz rahatsız ettiğini yazabilirim ancak yine oldukça heyecanlı bir gece baskını sekansı ile film seyirciyi içine çekiyor. Bundan sonrası, kahramanımızın tahmin edilebilir yolculuğunun hikayeleştirilmesine dayanıyor ancak filme bir yan karakter olarak giren, finale doğru asıl kahramanın dahi önüne geçen ‘lanetli savaşçı’ figürü filmi başka yerlere sürüklüyor. Bu çaba bazı büyük ölü anlara yol açsa da benim için izlemesi oldukça keyifli bir seyir üretti. Mad Max tipi duraksız bir aksiyon filmi değil Dead Lands. Yönetmen Toa Fraser, kafayı savaşta kelle alarak şanını arttırmaya takmış savaşçı bir kültürün eşsizliğine övgü yaparken barışçıl bir çözüm ve eleştiri getirmeyi de ihmal etmiyor ama bu çaba finali zayıflatmaktan başka bir işe yaramıyor.
Dead Lands, sadece aksiyon odaklı bir film değil, Denizci bir ulus olan Polinezyalıların soyundan gelen Yeni Zelanda yerlileri, Maorilerin folklorunu göstermeyi de görev edinmiş. Bunu bazen, lanetli savaşçının/canavarın insan eti yemesi gibi (Maoriler mecbur kaldıklarında yamyamlığa başvuruyorlarmış) karakterler üzerinden, bazen de dini törenleri vs. görselleştirerek yapıyor. Hatta filmin ortalarında karşımıza çıkan kadın karaktere verilmiş repliklerle adadaki Moa Kuşu’nun neslinin tükenmesinden bile onların sorumlu olduğunun altını çiziveriyor senarist Glenn Standring. Filmi izledikten sonra, benim yaptığım gibi, kısa bir Google taraması ile bu kültürü daha yakından tanıyabilirsiniz.
Testosteron yüklü yerli erkekleri hayvan kemiğinden yapılmış ilkel silahlarla birbirlerini paramparça etmesini izlemek istiyorsanız Dead Lands iyi bir tercih, bunun yanında klişelerden ibaret, kemikleşmiş bir kahramanın yolculuğu fikrini alışık olmadığımız, görsel açıdan başımızı döndürecek bir dünyaya taşımayı başarmış. Savaş ritüelleri kimine komik bile gelebilir çünkü Western filmlerindeki gözünü kısarak rakibini süzen sessiz kahramanlar yok bu filmde… Gözler yerinden fırlamış, dişler, diller dışarıda ve tuhaf dans hareketleriyle gerçekleştirilen bir “en büyük benim” böbürlenmesi… Başarılı sanat ve görüntü yönetimi sayesinde, Anthony Quinn’in oynadığı The Savage Innocents filmindeki kadar yabancı kaldım Yeni Zelanda topraklarında yaşanan maceraya, bu da izlediğim şeyden daha da etkilenmemi sağladı. Sinemada izlemenizi tavsiye ederim.
murattolga@gmail.com