Hesabım
    Kumun Tadı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Kumun Tadı

    Filmi izledikten sonra ağzınızda kumun tadı kalıyor...

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Hamit (Timuçin Esen), İstanbul’un tekinsiz mahalleleriyle, şehirden çok uzak olmayan Karadeniz sahilindeki yoksul bir sınır kasabası arasında gidip gelmektedir. Kömür tüccarı olan ve insan kaçakçılığı yapan Ali (Mustafa Uzunyılmaz) için çalışan Hamit, kamyonetiyle kömür götürürken dönüşte kaçak göçmenler getirmektedir. Hamit’in tek tesellisi, yurt dışından bir araştırma projesi için çalışmaya gelmiş, botanik bilimci Denise’dir (Mira Furlan). Hamit ve Denise, geceleri denizin kenarında, ıssız bir kulübede gizlice buluşurlar. Yeni bir grup mültecinin kasabaya gelişi ve mahsur kalmasıyla beraber gerilim daha da artarken ikilinin ilişkileri kırılmaya başlar.

    Genellikle yazdığım kritiklerde filmin konusundan pek bahsetmem, kritik yazmak filmin konusunu yazıp altına üç-beş satır eklemekten daha ötesidir ancak bazen de buna şiddetle ihtiyaç duyuyorum. Kumun Tadı örneğinde olduğu gibi… Çünkü, bir stil denemesi ve filmin yönetmen Melisa Önel’ın kendi tanımlamasıyla “atmosfer filmi” olan Kumun Tadı’nın hikayesi filmi izlerken değil, yukarıdaki satırları okurken anlaşılabiliyor.

    Screen International yazarı Vladan Petkovic filme dair kaleme aldığı eleştiri yazısında, Kumun Tadı'nı karanlık ve kasvetli bir yapıt olarak tanımlıyor. Görüntü yönetmenleri Meryem Yavuz ve Julian Atanassov'un tekniğinin de filmin karanlık hikayesine gerilimli bir atmosfer eklediğini; başroller Timuçin Esen ve Mira Furlan'ın performanslarının yoğunluğunun ise filmi güçlü bir duygusal gerilime dönüştürdüğünü ekliyor.

    Adı-soyadı Vladan Petkoviç olan birinin Kumun Tadı’ndan bu denli etkilenmesi beni şaşırtmadı ancak büyük oranda Kültür Bakanlığı desteği ile çekilen ve 51. Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal yarışma kısmında jüri karşısına çıkan filmin, bir ‘Türk/iye filmi’ olduğunu varsayarak bu satırlarda yazan şeyi izlediğimi söyleyemem. Evet, film biçimsel olarak karanlık-tedirgin edici ve umutsuz olmayı deniyor, görüntü yönetmenleri, kimi yanlış seçimlerle de olsa, bunu sağlamak için ellerinden geleni yapıyor ancak Feride Çiçekoğlu’nun yazdığı senaryo ya da Melisa Önel’ın yönetmenlik tercihlerinden olsa gerek; film kendi yarattığı karakterlere o kadar yabancı ve mesafeli duruyor ki seyircinin herhangi bir duygusal eziyet yaşaması mümkün değil. Sadece Ahmet Rıfat Şungar’ın oynadığı karakterle ya da gömen ana-kız ile bir duygusal etkileşim içine girmek mümkün.

    Kumun Tadı, yönetmen Melisa Önel'in ilk uzun metrajlı filmi, “ilk filmlerin günahı olmaz” derler ama her yıl bir sürü ilk film üreten ve sonrasında o sinemacıların yeni bir film yapabilmesine imkan vermeyen sektör şartlarında, tüm sinemacıları ortaya koyduğu eserle değerlendirmekle mükellefim.

    Kumun Tadı, kendi varoluşuna inanmayan, güvenmeyen bir stil denemesi ancak filmin yaratmak istediği etkinin bu ülkede çok az alıcısı var. Ülke sinemasının üzerine sinen Doğu Avrupa romantizminin yeni bir örneği daha… Keşke Melisa Önel hazır bu kadar çok destekten de faydalanmışken “kaçak göçmenler” sorununu odağa alan bir film çekseymiş. Oldukça kişisel bir  hikayeyi aktarırken fona mühim meseleleri koyan, sonra da filmin PR’ını bunun üzerinden tanıtan/yürüten  anlayışı çok benimsemiyorum. Evet, bu filmde Türkiye üzerinden başka ülkelere geçmek isteyen göçmenler var ama bu bir mülteci filmi değil.

    Filmi görmeden önce bazı eleştirmen arkadaşlarım, başlangıç ve final sekansındaki görüntü yönetmenliğini övmüştü ancak orada da Vimeo’da izlediğim kısa filmlerde gördüklerimden daha fazlasını bulamadım. Filmin ismini beğendim çünkü izledikten sonra ağzınızda gerçekten öyle bir tat bırakmayı başarıyor ancak sırf bu etki için 2 saatlik bir film çekmek olmaz! Ortada orijinal bir şey yok, aradım ama bulamadım. Senaryo hali etkileyici sayılabilir ancak ortaya çıkan sonuç oldukça ‘etkilenmiş’ bir biçim denemesinden ibaret.

    1 milyon TL bütçeli Kumun Tadı, ülke sinemasında cama nefes verdiğinizde oluşan buhar kadar etki yapıp sonrasında yok olacak/unutulacak bir film. Altın Portakal jürisinden de eli boş döndü. Haftanın en zayıf seçimlerinden biri olacaktır, ancak iflah olmaz derecede festival filmlerine düşkün olanlara önerebilirim. Filmin "found footage" tekniğine yakın hareketli kamera kullanımı tercihi sebebiyle de ön sıralarda oturmamanızı tavsiye ederim.

    murattolga@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top