Kız kardeşlik aşkına!
Yazar: Duygu KocabaylıoğluHollywood sinema ve televizyon tarihinde, neredeyse her 10 yıla (TV filminden dizisine) 3 ila 5 Küçük Kadınlar uyarlaması denk düşüyor desek yanılmış olmayız herhalde. Amerikan edebiyatında 19.yy’a tarihlenen, yazar Louisa May Alcott’un (1832–1888) biyografik romanı Küçük Kadınlar (Little Women), 2019’da parlak bir oyuncu kadrosu ile yeniden karşımızda.
Dönemine sadık olarak uyarlanan kostümlü dramanın yönetmen-senaristi Greta Gerwig’in yanı sıra, çekirdek oyuncu kadrosu da genç yaşlarına rağmen pek çok başrole ve adaylığa-ödüle koşmuş oyunculardan oluşuyor.
15 yıldır kamera önünde olsa da, 2010’da Greenberg filmindeki Florence Marr rolüyle dikkatleri çeken, ardından parmak ısırtan Frances Ha performansı ile uluslararası arenada da tanınan Gerwig’in çıtayı Oscar’a doğru yükseltmesi ise kamera arkasına geçmesiyle gerçekleşti. Yan rollerden Kırmızı Halı’ya yürüyen Gerwig, Lady Bird’den sonra bir kez daha yönetmen-senaristliğe soyunarak, baş rolde de yine Saoirse Ronan ile çalıştığı bir filme imza atıyor. İster kamera arkasında ister önünde Gerwig’in kadın bir sinemacı olarak, feminist bir duruşu ve söylemi olduğunu söylemek mümkün. Lady Bird, ödüllere boğulan orijinal bir hikayeydi; Küçük Kadınlar ise çok tanıdık bir uyarlama. Fakat, fark etmez Gerwig’in kadını, kadınları resmedişi, Frances Ha’da doya doya yaşattığı, kendi ayakları üzerinde duran kadın imgesini beyaz perdeye taşıma hedefi değişmiyor.
Son filminde de, hikayenin orijinal yapısının da el verişliliği ile baş kadın karakterini, Josephine (Jo) March, üstelik 19.yy Amerikası’na fazla gelecek bir söylem ile çevresindeki kadınlardan birkaç tık yukarı çıkartmayı başarıyor. Jo’nun ekonomik bir garanti olarak görülen –ki muhafazakarlar açısından günümüzde de değişen fazla bir şey yok- ‘evlilik müessesine’ karşı tutumu, yeteneğini ile kendi parasını kazanan, ailesini geçindirmeyi hedefleyen genç bir kadın portresi çizmesi tam da Gerwig’in kalemine yakışan; bir o kadar da güvenli sularda, steril bir çerçeve.
“Öfkeni yarına taşıma” veya” “Hayat kız kardeşine kızgın olmak için fazla kısa” gibi klasik bir edebi uyarlama seyrettiğimizi sık sık hatırlatan cümlelerle süslenen bu ‘hafif light feminist çerçeve’, Saoirse Ronan, Emma Watson, Florence Pugh, Eliza Scanlen’in sırtladığı dört genç kadın oyuncunun performansı ile destekleniyor.
En İyi Kadın Oyuncu dalında 3. Oscar adaylığını alan Ronan’ın yanı sıra filmin bizce parlayan esas yıldızı, Midsommar filmindeki performansı ile başımızı döndüren Florence Pugh. Pugh ailenin ‘en düzgün kızı’ (ama bir o kadar da Jo ile takışan kardeş olan) Amy March performansının altından kalkıyor; filmografisine de ilk Oscar adaylığını yazdırıyor. Laura Dern, ailenin direği Marmee olarak yine çok güçlü bir anne; Meryl Streep ise March Hala olarak seksen küsurüncü rolünde yine şaşırtmıyor; her iki deneyimli oyuncu da bu genç ve küçük kadınlara beyaz perdede destek olmak için orada sanki..
Filmin 6 Oscar adaylığı arasından bileğinin hakkıyla uzanarak çekip aldığı En İyi Kostüm Ödülü ise yapım tasarımı açısından filmin gerçekten en güçlü yönü olarak karşımıza çıkıyor. Daha önce Anna Karenina (2012) ile ilk Oscar heykelciğini evine götüren Jacqueline Durran, Küçük Kadınlar ile kostümlü dönem dramasının marka ismi olduğunu resmi olarak kanıtlıyor.
Bu yıl 14 Şubat’ın Cuma gününe denk gelmesi ile birlikte vizyon, her zamankinden daha da çok yerli-yabancı romantik yapımlarla bezenmişken, Küçük Kadınlar (Little Woman) özellikle kadın seyirci kitlesini hedefleyerek gösterime giriyor. Sevgili ile de seyredilir tabii ama daha ziyade ‘kız kardeşler aşkına’ vizyonda seyircisini bekliyor…