“Hepimiz aynı teknedeyiz”
Yazar: Murat Tolga ŞenBireyselleşmenin altın çağındayız, bunun bir sürü avantajı var şüphesiz, kulaklığımızı takıp kendi müziğimizi dinliyoruz, evden çıkmadan film izliyoruz ve hatta bir fotoğrafa sahip olmak istediğimizde dahi kimseye ihtiyacımız yok, “selfi” deyip gülümsemek yeterli. Bu kadar kendimize dönük yaşarken çıkarsız bir dünyada yaşamayı da unutuyor olabiliriz. Sakın “sosyal medya duyarlılığı” demeyin, ben gerçekten bir şeyler yapmaktan bahsediyorum!
Bunu hatırlamak için geçmişten gelen anılara ihtiyacımız var, Zor Saatler de böyle bir hikâye anlatıyor. Sahil güvenlik subayı Bernie Webber ve biri oldukça deneyimsiz üç kişiden oluşan mürettebatı, 18 Şubat 1952’de, 11 metrelik bir kurtarma teknesiyle, 18 metrelik dalgalarla, kasırga rüzgârlarıyla boğuşarak (bu esnada pusulayı ve rüzgâr camını yitirerek) şiddetli fırtına yüzünden ikiye ayrılmış ve henüz batmamış kıç tarafında 33 denizci bulunan SS Pendleton tanker gemisine ulaştılar ve denizcilik tarihinin en küçük tekneyle yapılan en büyük kurtarma operasyonunun kahramanları oldular.
Zor Saatler, pelerinsiz bir süper kahraman öyküsü olarak karşımıza çıkıyor. Sıradan insanlar, söz konusu insan yaşamı olduğunda kendi canlarını hiçe sayarak her şeylerini ortaya koyuyorlar. Üstelik hikâye kurgu değil, bu adamlar bunu gerçekten yapmışlar! Filmi izledikten sonra yapılan işin imkânsızlığını daha iyi anladım. Bir yelken sporu meraklısı olarak biliyorum; 11 metrelik bir teknenin böyle bir havada (9 şiddetinde) kâğıttan bir kayıktan farkı yok. O dalgaların arasında ve o soğukta kıyı hattını yarıp pusulasız kaldıktan sonra bile gemiyi bulmak ve 12 kişilik tekneye 32 kişi (toplamda 35) alarak geri dönmek ancak bir süper kahramanın yapacağı türden bir kahramanlık.
Hal böyle olunca da Disney, hikâyenin üstüne atlamış ve senaryoya Amerikan ulusunu birleştirici tüm öğeleri de serpiştirerek filme çekmiş ama bir sorun var; Kurtaranlar da erkek, kurtulanlar da erkek! Filmin senaristleri Scott Silver, Eric Johnson (II) ve Paul Tamasy, kadın seyircinin filme ilgisini çekebilmek amacıyla da Bernie Webber’in nişanlısı (ve 58 yıl evli kalacağı eşi) olan Miriam’ı (Holliday Grainger), gerçek hayattakinden farklı olarak, filmde baskın bir karakter olarak göstermiş. Elbette ortada Titanic filmindekine benzer bir “Jack ve Rose” aşkı yok ama fikir işe yaramış gibi görünüyor.
Bernie Webber rolünde Chris Pine ve Baş çarkçı Ray Sybert rolünde yetenekli Casey Affleck var. Filmin kötü adamı doğa şartları olsa da her iki tarafta (gemide ve limanda) çatışma yaratabilmek amacıyla “kötü adamlar” çıkarıyor karşımıza… Bunlardan biri Webber’ın komutanı olan Daniel Cluff (Eric Bana), diğeri ise denizci Wallace Quirey (John Ortiz). Onlar başlarda kahramanlarımızın işini zorlaştırırken film ilerledikçe karakterleri törpüleniyor ve her şart altında birlikte çalışan ve imkânsızı başaran muhteşem Amerikalılara dönüşüyorlar. Filmin özellikle finalinde doz aşımı seviyesinde tekrarlanan duygusal bir nota bu ama Bernie Webber karakteri aslında böbürlenmeyi seven biri değil, o sadece işini yapmak istiyor ve işi insan kurtarmak!
Filmin sanat yönetmenliği, karlar altında bir sahil kasabasını oluştururken meşakkatli bir çaba ortaya koymuş ancak bu sekansların bir stüdyoda çekildiği hissini aşamamış. VFX ekibinin emeğiyle ortaya çıkan denizin ortasındaki görsel efekt çalışması görülmeye değer. Özellikle SS Pendleton’un ikiye ayrılma ve kurtarma teknesinin sahildeki dev dalgaları aşarak açık denize çıkma sekanslarında muhteşem bir görsellik var.
Film eleştirisi yazarken ilk sorum “bu film seyirciye ne vaat ediyor?” olur. Lars and the Real Girl’ün yönetmeni olarak hatırladığım Craig Gillespie’nin, usta işi bir zanaatkârlıkla çektiği Zor Saatler, vaadini yerine getiren, seyirciyi iki saat boyunca inanılmaz bir kurtarma operasyonunun mürettebatı ve denizin ortasında kalmış çaresiz gemi mürettebatı gibi hissettiren oyalayıcı bir seyirlik. Cast seçimi başarılı, tipler çoğunlukla uygun düşmüş. Kendi adıma, Bernie Webber gibi bir “iyi insanın” hatırasının onurlandırılmasına saygı duydum. Zor Saatler, sinemada izlemek için haftanın en doğru seçeneklerinden biri, finaldeki gereksiz duygusallığına rağmen izlerken çok keyif aldım.
murattolga@gmail.com – twitter.com/murattolga