Finlandiya bu değil…
Yazar: Ali ErcivanSon yıllarda bir gencin ya da çocuğun doğaya ve çeşitli düşmanlara karşı mücadelesini konu alan Ender’s Game’den Labirent: Ölümcül Kaçış’a birçok örnek izler olduk. Bu yeni ve işleyen bir formül haline geldi. Diğer yandan bir de Amerikan başkanının hayatını kurtarmaya odaklı aksiyon filmleri çıkıp duruyor karşımıza. Mümkünse, Kod Adı: Olympus örneğinde olduğu gibi, başkanın kendisi de maceranın bir parçası oluyor. Büyük Oyun (Big Game) bu iki şablonu bir araya getirmiş bir kırma, küçük bir çocuğun Finlandiya dağlarında Amerikan başkanını kurtarmaya çalıştığı bir eğlencelik…
Finli yönetmen Jalmari Helander, 2010 tarihli fantastik korku komedi filmi Rare Exports ile adını duyurduktan sonra Hollywood’a kapağı atmaya çalışan bir isim. Bu yapım için Samuel L. Jackson, Jim Broadbent, Felicity Huffman gibi isimleri biraraya getirmeyi başarması bile kariyerinde hatırı sayılır bir adım. Jackson’ın canlandırdığı başkan karakteri, Air Force One terörist bir saldırı sonucunda Finlandiya dağlarına düşünce, peşindeki adamlardan kaçmaya çalışıyor. O sırada yerel halktan nesillerdir avcılıkla uğraşan bir grup, içlerinden birinin 13 yaşındaki oğlunu rüştünü ispatlayacağı doğa yolculuğu için ormana salıyorlar. Çocukla başkanın yolları kesişiyor. Bu sırada Pentagon’da da başkanı bulup kurtarmak için bir operasyon yürütülüyor.
Geçtiğimiz haftalarda gösterime giren Vice’ın seviyesinde olmasa bile Büyük Oyun da aslında bir televizyon filmi sularında geziyor. Fakat neyse ki bu kez yönetmen öykünün uçukluğunun, çözümlerin mantıksızlığının pekala farkında. İçinde gezindiği türlerin her türlü klişesini ve hatta yapaylığını, diyaloglarından müziklerine kadar altını öylesine kalın kalın çizerek kullanıyor ki işin bilinçli gülünçlüğü biraz da bu şekilde sağlanıyor. Helander, seyircinin filmini ciddiye almasını değil, klişeleri abarta abarta kullanışından eğlenmeye başlamasını istiyor. Bu iyi bir niyet… Keşke ortaya çıkan sonuç da yeterince eğlenceli olsaymış…
İyi midir kötü müdür kararı size bırakıyorum ama filmin bir diğer niyeti de öykünün kahramanları olan küçük Finli çocuk ve Amerikan başkanının karakterlerinde saklı. Çocuk, ecdadı gibi bir avcı olmak istiyor ama babası bile onun bunu başarabileceğine inanmıyor. Başkan ise sürekli güçlü ve kendinden emin görünmek zorunda ama aslında son derece zayıf ve korkak bir adam. Bir çocuğun yardımıyla sadece kurtuluş yolunu değil cesaretini de bulan başkan, o güne dek fazla naif yapısı sebebiyle kendi yönetimi içinde bile yüzüne gülüp arkasından kuyusunu kazmak için uğraşan düşmanlar edinmiş. Ve acıklı olan, bunun farkında bile değil. Şu zamanda siyahi bir başkanı böylesine pasif çizip belli ki Obama’ya laf çarpmak, doğrusu filmin boyunu aşıyor. Ama salt dramatik açıdan baktığımızda da en azından karakter biraz olsun derinlik kazanıyor, ete kemiğe bürünüyor.
Bizim açımızdan Büyük Oyun’u ilginç kılan bir detay da Türk asıllı Alman oyuncu Mehmet Kurtuluş’un başrollerden birinde yer alması ve rolü her ne kadar “Ortadoğulu Müslüman terörist” klişesine hizmet etse de aktörün filmin en akılda kalıcı performanslarından birini vermeyi başarması… Bundan sonra Kurtuluş’u da çeşitli Amerikan yapımlarında görmeye başlarız artık. Umalım ki hep aynı rolü oynamak zorunda kalmasın…
Twitter: aliercivan