Şu saniye esastır, gel..
Yazar: Hande Kara90’lı yılların sonundan itibaren yazdığı kitaplar perdeye uyarlanan, Message in a Bottle, Walk to Remember ve The Notebook isimli filmlerle tanıdığımız ünlü aşk romanı yazarı Nicholas Sparks, o gün bugündür ne yazsa, beyazperdede yeri hazır. The Longest Ride, bizdeki adıyla Seninle Bir Ömür, yazarın beyazperdeye aktarılan son işi. Sparks, söz konusu romantizm ve dram olunca kartları doğru oynamayı bilen bir yazar, ancak uyarlama söz konusu olduğunda ortaya her zaman roman düzeyinde başarılı işler çıkmayabiliyor.
Kuzey Karolina’da yaşayan taşralı genç adam Luke, bir sanat okulunun son sınıfında okuyan Sophia ile tanıştığında, hayatının gidişatının değişeceğinin farkında değildir. Eski kafalı ama bir o kadar da centilmen bir adam olan Luke’un o ana kadar hayatında tek bir şey vardır, o da tutkuyla bağlı olduğu baba sporu rodeo. Sakatlığının ardından yarışlara tekrar katılmaya başlayan Luke’un tek amacı, onu sakatlayan Rango’nun üzerinde 8 saniye kalabilmektir. Kısa bir süre içerisinde New York’a taşınacak olan Sophia, bir süre Luke’tan kaçsa da, önceleri küçük bir kaçamak olarak baktığı bu ilişkiye takılı kalır. Her ne kadar birbirlerinden çok farklı yaşam tarzlarına sahip de olsalar, Luke ve Sophia hayatını kurtardıkları yaşlı bir adam olan Ira’nın mektupları ile hayata, birbirlerine ve aşka bağlanırlar. Luke ve Sophia arasında yeşeren aşka 1940’larda genç bir adam olan Ira ve eşi Ruth’un hikayesi eşlik ederken, biz de her iki tarafın çeşitli fedakarlıklarla onları orta yolda buluşturan aşklarına tanık oluruz.
Son dönemin parlayan yıldızlarından Britt Robertson’ı Scott Eastwood ile başrole taşıyan film kadın başrolü izleyiciye kabul ettirebilse de, erkek başrolde baltayı taşa vuruyor. Clint Eastwood’un oğlu olan Scott Eastwood, babasının izinden gitmeye çalışsa da onun karizmatikliğine sahip bir oyuncu değil. Oldukça yapay bir oyunculuk sergileyen Eastwood, rodeocu Luke karakterinin inandırıcılığına zarar veriyor ve Britt Robertson’ın yanında oldukça yaşlı görünüyor. İzleyici olarak ikili arasında yaşanan ilişkinin gerçekliğine inanmakta oldukça zorlanıyoruz, zira bu iki isimin arasında bir kimya da yok. Hal böyle olunca biz de daha samimi ve inandırıcı gelen Ira ve Ruth’un hikayesine odaklanarak filmin ana karakterlerini bir kenara koymak zorunda kalıyoruz, ancak bu da kamerasını Scoot Eastwood’a sabitleyen George Tillman Jr. sayesinde pek mümkün olmuyor. Ki Ira’yı oynayan Jack Huston ve Ruth’u oynayan Oona Chaplin’in performansları, başrollerden sonra ilaç gibi geliyor. Filmin daha önce bir kitap uyarlamasına imza atmayan yönetmeni George Tillman Jr’ın rodeo sahnelerinde tercih ettiği slow motion görüntüler sayesinde, bir boğanın salyalarını yeterince yakından görmeniz mümkün.
Sonuç olarak, Seninle Bir Ömür, uyarlama açısından bakıldığında romantizm ve dram yönünden tatmin olunması zor bir film. Nicholas Sparks’ın en iyi uyarlamalarından biri sayılamayacak, ancak yine de türün severlerinin izleyebileceği bir film olan Seninle Bir Ömür, romantik film türüne de yeni bir renk getirerek içine rodeoyu dahil ediyor.