Hala hayat var...
Yazar: Fırat AtaçReha Erdem'in çektiği bir filmi ele alırken yönetmenlik yetenekleri, bizzat kendisinin yaptığı ses tasarımı ve uzun süreli ortağı Florent Herry'nin fazlasıyla başarılı sinematografisini uzun uzadıya konuşmak bir alışkanlık haline geldi. Tüm bu konularda erişilmesi güç bir standart yakalamayı başaran Reha Erdem filmlerinin, anlattığı hikaye paralelinde olgunluğunu tamamladığını söyleyebiliriz. Bu noktada yarattığı düşüş göstermeyen standardı bir kenara atmak kendisine büyük bir haksızlık olur. Zira böyle bir durumda, tıpkı Nuri Bilge Ceylan'a yapılan 'teknik yetkinlik tamam da...' geyiğinin tam ortasına düşmüş oluruz.
Küçücük bir alana hapsolmuş, televizyon dizisi estetiğindeki depresif, kişisel, sorunlu karakterli filmlerimizden bunalan kitlelerin, sinemayı gerçekten bildiği her tercihinde belli olan bu gibi sinemacıları eleştirirken biraz daha sakin olması gerektiği kanısındayım. Erdem'in dağda yaşayan bir gerillanın hayatını anlatırken, önceki filmlerinde sıkça rastladığımız tinsel bir bakış açısı kullanması anormal bir durum değil. Her ne kadar kimi anlarda ana karakteriyle özdeşleşmek zor olsa da, kendinizi onun peşinde bulduğunuz an, işlem tamamlanmış demektir. Kişisel olarak, Reha Erdem'in daha önce sözünü ettiğim yaklaşımının tavan yaptığı Kosmos'unu ne kadar sevmediysem, bunu belli bir seviyede tuttuğu Hayat Var'ı o kadar sevdim. Belki de Jin'in benim için iyi bir film olmasının da nedeni budur.
Kürtçe'de şapkalı haliyle 'hayat', şapkasız haliyle 'kadın' anlamına gelen Jin, aynı zamanda hikayenin ana kahramanı olan gerillanın da adı. Filmin adında yatan anlamları da düşündüğümüzde Hayat Var'daki Elit İşcan'la, Jin'deki Deniz Hasgüler'in birbirleriyle bağlantılı iki karakter olarak kurgulandığını bile hayal edebiliriz. Birbirlerine benzeyen bir çok yanı olan bu iki kız, aslında sanki tek bir kız ve büyüme yolunda ilerliyorlar. Her ne kadar motivasyonundan emin olamasak da, grubundan ayrılan Jin'in kendini keşfetme macerasına atıldığını hissedebiliyoruz. Meskeni olan ve çok iyi bildiği dağlarda, sadece karşısına çıkan hayvanlarla iletişim kurarak gerçekleştirdiği bu içsel yolculuk, aşağı inmeye karar vermesiyle bambaşka bir boyut kazanıyor.
Filmin tam da bu anlarda fazla tekrara düştüğü gözlemleniyor. Reha Erdem'in özel olarak Hayat Var'da genel olarak tüm sinemasında kullanmayı sevdiği, "güvenilmez karakterlerin etrafta cirit atması" pek inandırıcı değil. Bunun, içinde yaşadığımız ülkenin bir gerçeği olduğunu kabul etsek de her iki erkekten birinin etrafta bilinçsizce dolaşan küçük kızlara 'ceylan gibisin' demesi fazlaca net bir yargı barındırıyor. Aynı zamanda iyi olarak çizilen karakterlerin de fazlaca iyi olmasıyla bu durumu netleştirebiliriz. Demek ki Erdem'e göre bu işin bir sınırı yok, ya melaikesindir, ya da çocuk tacizcisi... Çocukluğundan beri yaşadığı dağlardan aşağıya inen bir kızın yüzleştiği, tecrübe ettiği, korku duyduğu insan davranışlarında çeşitlilik olması daha iyi olabilirdi.
Yaşadığı yeri terketmek ve yaşadığı yere çabucacık dönmeye karar vermek her ne kadar kafa kurcalasa da, asıl mesele Reha Erdem'in her iki halkın insanını da üzmemek gibi bir yaklaşımda olmasıyla ortaya çıkıyor. Bir "auteur" olarak düşündüğümüzde, hiçbir zaman politik tavrını ön plana koymayan Erdem'in, bir gerillanın yolculuğunu anlatırken politik olma gibi bir zorunluluğu yok elbette ki. İsterse duruma romantik yaklaşır, isterse siyasi. Eğer ki ilk seçeneği seçerse -ki seçmiş- daha önceki işlerini bayıla bayıla izleyenlerin onu bu konuda yermeye hakkı olup olmadığını düşünmeye başlarız. Cevabı da çok nettir zaten.
Keşke Kürtçe bir türkü dinlememizin karşılığında Türkçe bir türkü dinlemek gibi basit eşitlikçi bir tavra girilmeseymiş... Çok açık bir örnek ve özet olarak gösterebileceğimiz bu tavrın filmin bütününe de yayıldığını görmek zor değil. Yine de Reha Erdem şunu unutmuş: Toplumumuzda bir gerillanın Türk askerinin hayatını kurtarması Türk askerini aşağılamak, aynı gerillanın hayvanlarla iletişime geçtiği bir 'Kırmızı Başlıklı Kız' masalına atılması, içinde bulunduğu davayı ciddiye almamak olarak görülebilir. Kısacası herkesi, özellikle politik ya da apolitik olmayı kafaya takan insanları memnun etmek çok zordur.Son kertede Jin, uzun sayılabilecek süresine rağmen keyifle izlenen, sinemamızda daha önce görülmemiş bir başarıyla hayvanları hikayeye dahil eden, tüm planlarıyla olduğu gibi final sahnesiyle tüylerinizi diken diken etmeyi başarabilen bir karakter hikayesi. Kendisine yöneltilen tüm eleştirilere rağmen bana yetti, gerisi size kalmış.
twitter: firatatac / firatatac@hotmail.com