Babam ve Oğlum’un ABD Şubesi…
Yazar: Alper TurgutYargıç (The Judge), bizim meşhur Babam ve Oğlum filminin ABD şubesi gibi yapım. Hani mevzu adalet gibi görünse de, aile içi işler, sorunlar, eski yaşanmışlıklar, bunlardır asıl derdimiz… Haliyle yüzleşmek gerek, hesaplaşmak gerek, dönüşmek gerek, yine ve yeniden kaynaşmak gerek. Yani çok sevmek, bunun için çok beklemek gerek.
David Dobkin, ‘sulu’ diyebileceğimiz komedi filmleriyle tanınan bir yönetmen, “Şangay Şövalyeleri” (Sanghai Knights), “Davetsiz Çapkınlar” (Wedding Crashers) ve “Hayat Sana Güzel” (Crash-Up) gibi… Ancak bu kez karar değiştirmiş Dobkin ve artık yeter bu kadar gülmek diyerek, resmen drama yüklenmiş. Ne yalan söyleyelim, iyi de etmiş. Evet, Yargıç, bir baba-oğul öyküsü, duygu durumunuza göre kısmen çarpıcı, bir parça sarsıcı ve aile işi olduğu için de akılda kalıcı… Ve elbette, adalete ve vicdana dair…
Yargıç’ın oyuncu kadrosu harbiden sağlam, Robert Downey Jr.., Robert Duvall, Vera Farmiga ve Billy Bob Thornton, rollerinin hakkını ziyadesiyle veriyorlar, yaklaşık iki buçuk saatlik filmi alıp, yolu daha da uzatan tüm zorluklara rağmen, sürüklemeyi deniyorlar. Ama iki Robert’e ayrı bir paragraf açmak lazım, bu Amerikalı ‘Babam ve Oğlum’ filminde, resmen bir baba oğula dönüşmüşler. Deneyimli aktör Duvall’ın karşısında, canımız ciğerimiz Downey Jr. asla ezilmiyor, ben her rolü sırtlarım, fantastik olsun, dram olsun, komedi olsun, fark etmez diyor, ne güzel diyor.
Kahramanımız Hank Palmer, “Suçluları savunuyorum, çünkü masumların parası bana yetmiyor” diyen bir avukat, büyük bir kentte yaşıyor, başarmayı seviyor. Vicdanının sesini susturmuş, ideallerini hepten unutmuştur. Babası eski ve efsanevi hâkim Joseph Palmer, cinayet ile suçlanınca, oğul, kasabaya geri dönüyor, haliyle… Hep mazlumun, doğrunun, haklının yanında kalmış olan yargıç baba ve Şeytanın avukatı oğul… Ailesiyle ilişkileri, yıllar önce kopan Hank, hem cinayet perdesini aralamaya çalışacak, hem de evdeki sorunları çözmeye uğraşacaktır. Hesaplaşma, kolay bir iş değildir, hüzünlü, yıpratıcı, yorucu bir süreçtir. Tek babası da değildir mesele, ağabeyi, eski sevgilisi derken, tüm geçmişi kurcalaması gerekmektedir. Ama baba, bambaşkadır. Hani Can Yücel der ya; “Hayatta ben en çok babamı sevdim diye…”, işte öyle…
Klasik yoldan sapmayan, dolayısıyla klişelere boğulan bir film bu, bilmedik bir şeyi anlatmıyor bize, hatta çok tanıdık gelen bu proje, hayatın içerisinde tonla örneğini gördüğümüz şeyleri sıralıyor. Ötesinde film, gereğinden fazla uzun, atılacak, kesilecek tonla sahnesi var. Yönetmen arkadaş, filmine kıyamamış, seyircinin içini kıyayım bari demiş, özetle… Sonbahardayız artık, iyi ve güzel filmlerin, sinema salonlarına doluştuğu bir mevsim bu, şimdi daha iyileri varken benim bunu önermem, sizlere haksızlık olur, baştan söyledim, oyunculuklar filmin en büyük artısı, oyunculuk gösterisine tavım derseniz, gidin ve seyredin derim.