Hesabım
    Frances Ha
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Frances Ha

    Saf sinema, naif sinema...

    Yazar: Kaan Karsan

    Sıradanlıklar içerisinde, mütevazı bir hayat süren bir kadının peşine düşüyoruz. New York metropolünde, ortalama insan profili nasılsa onlar ile örülü bir çevresi olan Frances Haliday’in işi gücü yaşamak. Hatta kendisi, bir liseli gencin heyecanlarına haiz olan, yaşının olgunluğunu üstlenemediği için ‘yaşına göre yaşayan’ civarı tarafından hafife alınan ve aslında tek derdi mutlu olmak olan bir kadından fazlası değil. Özel olmasının en önde gelen sebeplerinden birisi ise sinemanın son zamanlarda gördüğü en canlı ve en gerçek karakterlerden biri olması… Biliyoruz ki bu coşku dolu kadın, belki Frances Haliday adıyla, belki de bambaşka bir isimle, New York’ta ya da başka bir yerde ‘çekinmeden’ yaşıyor. Şanslıyız ki bu özel varoluşlardan birine şahit oluyoruz.

    Frances Ha’nın film olarak tek bir derdi var. Bu da alabildiğine sıradan ve sırf bu nedenle heyecanlı bir hayatı, tüm iniş çıkışlarıyla gözlemlemek. Siyah-beyaz estetiğinin eskimez havalı halleriyle, modern bir kadının yaşam tarzını özenli bir şekilde dışavuran film, hayatın olağan mutluluklarını ve olağan hayal kırıklıklarını genelleştirmeden önemsiyor. Frances, eksiğiyle ve fazlasıyla, başına gelen her türlü olaydan haz alarak varolurken, onun karşısında çatışmaksızın bekleyen, hayatın sıkıcı telaşındaki insan modeli, ona sadece şaşırabiliyor. Filmin iki kalemi, Greta Gerwig ve Noah Baumbach, doğal gidişata hiçbir ekleme yapmadan Frances’i sempatik kılıyorlar ve onun doğallığını serbest bırakıyorlar. Bu da Frances ve dünyanın geri kalanı arasında oluşan kontrastı yumuşatarak gerçekliyor.

    Filmin en büyük kuvveti olan senaryonun, yaşananları ağdalı bir biçimde öykülemeden; her virajı doğal akışına bırakarak ve diyalogların gücüne sığınarak tutturduğu izlek tam anlamıyla göz kamaştırıcı. Frances’le temas kuran tüm karakterler, perdede görünme sürelerine aldırmadan kendilerini gerçek kılabiliyorlar ve beraberinde getirdikleri olağanlıklar silsilesi bir tür büyüye dönüşüyor. Klasik film gramerinde yüklem olarak addedilemeyecek tüm fiiller, Frances Ha’nın destek ayağı haline gelirken sıradan ama özel bir kadının hayat dolu tecrübeleri ‘korkudan’ yaşayamaya çekinen modern insanın hayatına rüzgar tutuyor.

    Suda Yaşam/The Life Aquatic with Steve Zissou ve Yaman Tilki/Fantastic Mr. Fox’da, ruhbenzeri Wes Anderson ile çalışan Noah Baumbach, sinemadaki en kişisel başarısını Mürekkep Balığı ve Balina/The Squid and the Whale ile elde etmiş; daha sonra yaptığı işlerle ise karışık tepkiler almıştı. Her filminde adımlarını bir ileri bir geri olarak planlayan Baumbach’ın sinemasına yönelen ortak eleştiri ise yönetmenin bir yardımcıya ihtiyaç duyduğuna yönelikti. Frances Ha’nın gösterdiği o ki, Baumbach aradığı yeteneği bulmuş. Frances Ha’nın hem senaryosunda parmağı olan hem da başrolüne can veren Greta Gerwig, karakterle kendisini bir ederek filmle leziz bir katkı yapıyor; filme ruhunu bağışlıyor.

    Frances Ha, ne sıcak ne soğuk… Tam anlamıyla ılık bir film. Oyunculuklarıyla, diyaloglarıyla, görselliğiyle havalı ve can alıcı… Başkarakterinin mesleki altyapısından feyz alır gibi; sonu gelmesin dilediğiniz bir dans gösterisi gibi. Şüphe yok ki bir başyapıt değil; hatta bir başyapıta yakın bile değil. Ancak bu film amaçladığı her hedefe ulaşıyor; karakterini izleyene zorlamadan sevdiriyor ve kesinlikle ilham veriyor. 2013 yılında –her iki anlamıyla da- bu kadar saf bir sinema izlemek, gerçekten özel bir his.

    twitter.com/kkarsan

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top