Eve dönmek imkansızdır bazen...
Yazar: Banu BozdemirBir anda beyazperdeyi saran Çanakkale ve Sarıkamış versiyonlarından yorulup sıkıldığımızı itiraf edelim öncelikle. Ama Eve Dönüş: Sarıkamış 1915 en başından beri daha başka bir film izleyeceğimiz konusunda hazırladı bizi. Neredeyse baştan sona karlar içinde geçiyor, savaşa dair herhangi somut bir şey görmediğimiz için de filmi herhangi bir yer ve zamanda geçecek bir film olarak algıladık. Filmin vahşet ve psikolojik doz arasında gidip gelen çizgisi zaman zaman ‘pyscho' etkisi yaratmıyor da değil. O yüzden çok rahat vahşet filmi kategorisinde sınıflandırabiliriz filmi...
Film, Gül hanım, küçük kızı Nihan ve onlara eşlik eden Hariciye Nazırlığı üyesi Saci Efendi'nin soğuğa daha fazla dayanamayan atın ölümü üzerine uçsuz bucaksız karda yayan olarak ilerlemeleriyle başlıyor. İlk başta uzun bulduğum bu detayın sonrasında insan psikolojisinin uzantısına hizmet ettiğine kanaat getirdim. Bir yere ulaşma isteği, sabır ve onun getirdiği yoğun bir direnme hali. Sığındıkları terk edilmiş Ermeni köyünde bir yaralı asker ve diğer köyden kaçmış iki kişi ile karşılaşırlar. Sonra bu gruba iki asker katılır. Soğuk, açlık, bilinmezlik ve iki askerin varlığıyla baş gösteren gerilimli vahşet hali sonrasında film boyunca devam ediyor.
Filmde zaman zaman av ve avcı ilişkisine odaklı sahneler de var. Saci Efendi'nin soğukkanlı tavrı, Gül hanım ve kızının sakinliğiyle birleşince, tüm arkadaşlarını cephede kaybeden iki askerin patlamaya hazır sorunlu psikolojileri de daha fazla açığa çıkıyor. Düzenli ordunun gelmeyeceğini haber alan grubun yola düşmesi, yolda yaşananlar bir savaş psikolojisi olarak da algılanabilir, açık alanda hedef haline gelen insan vahşeti olarak da...
Film, kurbanlarını yaratmak konusunda eli bol davranıyor, vahşet saçan kişi bir süre sonra masum bir kurbana dönüşebiliyor, o açıdan da sürekli koşulları zorlar bir halde film. Ama filmin insan psikolojisinin derinlerine inme kaygısıyla yaptığı geri dönüşü açıkçası biraz fuzuli buldum. Zaten eve dönüşün ne anlama geldiğini ve neredeyse birer zombiye (bir ara özellikle iki asker zombiye gayet yakındılar) dönüşen iki askerin geçmişlerinin yani sicillerinin temiz olduğunun farkındayız. Ama yönetmen bunun bir kez daha üstünden geçmek istemiş. Trenin tünele girdiği sahne bitiş için çok uygundu. Sonrası biraz gereksiz bir uzatma, hatta değişik bir günah çıkarma hali olmuş gibi.
Savaşı göstermeden, cephede savaşan askerlerin nidalarıyla ortalığı çınlatmadan yenilgi, ölüm, savaş psikolojisi, üstünlük ruhu ve açlığı arka arkaya sıralayan filmi ilgiyle izlemeniz mümkün. Özellikle psikolojileri haşat olmuş iki askeri oynayan Şevket Süha Tezel ve Serdar Orçin'i bir hayli başarılı buldum. Zaten onların rolleri kemik sırtıydı ve ancak iyi bir oyunculukla inandırıcı olabilirdi. Nergis Öztürk her zamanki gibi mesafeli bir oyunculukla karşımızdaydı. Küçük kızı oynayan Myraslava Kostyeva Akay'ı yaşından daha güçlü ve olgun buldum. Belki de büyüklerin bozulan dünyasında onun güçlü durması bir tercih olmuş olabilir.
Eve Dönüş: Sarıkamış 1915 bambaşka bir film olmuş, gösterdiği vahşetin arkasında duran ama bazı karakterlerin biraz daha ön tahlile ihtiyaç duyduğu bir film. Saci Efendi'nin inancı, onlara tabi olan diğer kadın ve erkeğin geçmişini biraz deşme ihtiyacı duyuyor insan. Yine de haftanın tercih edilenlerinden olmalı!
twitter.com/BanuBozdemir