Beş ordunun savaşı, alt ismini hakediyor...
Yazar: Oktay Ege KozakKonu eldeki yapımın içeriğini dürüstçe betimleyen film isimleri olduğunda popüler bir serinin genel ismi ile bölüm ismi arasında bu kadar fark olan başka bir örnek gelmiyor aklıma. İlk olarak ‘Hobbit’ ile başlayalım: Marka olarak tanınması haricinde Peter Jackson’un gereksizce uzadıkça uzayan prequel üçlemesinin halen Hobbit ismini kullanması için bir sebep var mı?
Evet, Hobbit ‘üçlemesi’nde sadece bir Hobbit var, bunu biliyoruz zaten. Altı bölümden sonra artık inşallah bitmiş gibi görünen Orta-Dünya filmleri serisinin folklorik bilmeceler ve şarkılar yerine epik aksiyon ve maceraya odaklandığının da artık hepimiz farkındayız. Bilbo Baggins’in (Martin Freeman) kendi serisinin ana karakteri olmamasını bile şikayet etmiyorum, fakat son bölümdeki varlığı en azından bir-iki repliğe sahip bir figürandan ileri gidebilirdi.
İkinci bölümün süspanslı finalinden hemen sonra başlıyor Beş Ordunun Savaşı. Usta okçu Bard’ın (Luke Evans) kasabasını alevler altında bırakan ejderha Smaug’a (Benedict Cumberbatch seslendiriyor) karşı savaştığı tansiyon ve kahramanlık dolu açılış sekansı, aynı zamanda ne yazık ki filmin en iyi sahnesini de dakika bir, gol bir tarzı aradan kaldırıyor.
Bu noktadan sonra Orta-Dünya’nın değişik ırkları Yanlız Dağın Altındaki Krallığın hazinesini aralarında paylaşmak için krallığın yeni hükümdarı Thorin Oakenshield’e savaş açar. Oakenshield ise eli altındaki zenginlikler yüzünden iyice paranoyaklaşır ve hazineyi paylaşmayı reddeder. Ordular ırklar arası savaşa başlamadan Gandalf (Ian McKellan) kötü haberle gelir: Sauron’un geri dönüşünü müjdelemek için kocaman bir Orc ordusu stratejik önemi olan krallığı ele geçirmek için yola koyulmuştur. O ana kadar düşman olan ırklar bir araya gelip Orclara karşı savaşabilecekler mi?
Bu sırada Bilbo arka planda olayları izlemekle kalıyor, her ne kadar Peter Jackson ara sıra Bilbo’nun halen var olduğunu göstermeyi hatırlasa da. Thorin Oakenshield iyice kafayı yemesin diye Bilbo’nun Arkenstone’u ondan sakladığı küçük bir alt-konu var ama bu bile baştan derme çatma olan hikayeyi pek te etkilemiyor. Belki de bu filmleri isimlendirmenin daha dürüst bir yolu ilk bölüme Hobbit ismini takmak (Sonuçta ilk bölüm en Bilbo odaklı olanı), diğer iki bölümden de Hobbit ismini çekip sadece alt isimleri kullanmaktı.
Bu da bizi ‘Beş Ordunun Savaşı’na getiriyor. Bu isim filmin içeriğine o kadar uygun ki, sadece isimi bırakın, konu özeti olarak da kullanılabilir. Hobbit’i izlemek için salona girecek seyirci biraz hayal kırıklığına uğrayabileceği gibi sadece Beş Ordunun Savaşı’nı görmeye gelen seyirci kesinlikle tatmin olacaktır. Orta-Dünya serisinin son bölümü aşağı yukarı iki buçuk saatlik bir savaş sahnesinden oluşuyor, araya da başımız iyice ağrımasın diye kısacık ‘konu’ sahneleri konmuş.
Esansına indiğimizde Hobbit: Beş Ordunun Savaşı, şiddetli bir çizgi film ile bir real-time strateji oyununu birleştiriyor. Kocaman CGI orduların 1ler ve 0lar içinde birbirine girdiği uzun çekim sekanslarında karakterler arasındaki uzun kavgaları izliyoruz.
Jackson ve özel efekt şirketi Weta’nın çalışanları yaratıcı ve akıllı insanlar, bayat ve çabucak unutulabilir bir iş çıkartmaları neredeyse imkansız. Bu yüzden film bazı harikulade birebir dövüş sahneleri ile yaratıcı koreografi ile dolu savaş sekanslarına sahip. (benim favorim devasa geyiğinin boynuzlarını kafa kesmek için kullanan elf karakteri oldu). Bu görsel cümbüşün yanında azıcık daha hikaye ve karakterlere odaklanılsaydı iyi olurdu ama yine de kaçmaz!