Hesabım
    Kirli Para
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Kirli Para

    James Gandolfini, hep yaşamalıydın abi!

    Yazar: Alper Turgut

    “Kirli Para”(The Drop) filmini, Filmekimi’nde seyretme nedenim, canımız ciğerimiz, erken yitirdiğimiz James Gandolfini’nin rol aldığı son film olmasıydı, kesinlikle… O artık beyazperdede yeteneğini, deneyimini sergileyemeyecek, biz sinemaseverler için ne büyük bir kayıp! Filme dönecek olursak, bu bir suç örgüsü, suçlu öyküsü, ancak asıl itici gücü senaryo değil, oyunculuk performansları… 

    İlk uzun metraj kurmaca filmi “Boğa” (Bullhead) ile Oscar’a aday olan Michaël R. Roskam, ikinci filmi Kirli Para’da, senaryoyu, sinemaya da uyarlanan, Gizemli Nehir, Kızımı Kurtarın, Zindan Adası gibi sarsıcı ve akılda kalıcı romanlar yazan Dennis Lehane’a bırakmış. Haliyle Roskam-Lehane ortaklığından beklentimiz büyüktü. Gerim gerim gerecek, hatta çarpacak, tokatlayacak bir suç destanı seyretmek istiyorduk, ancak bu arzumuza kavuşamadık. Ne yazık ki… Hikâye yer yer yalpalayınca, filmin omurgası senaryo, zafiyet gösterince, tüm yükü, Tom Hardy, Noomi Rapace, James Gandolfini ve Matthias Schoenaerts sırtlamak zorunda kalıyorlar. Gandolfini’nin müthiş performansına, arada parlayan ama hala tam anlamıyla patlama yapamayan Tom Hardy ve dikkatimizi ziyadesiyle celbeden Matthias Schoenaerts ikilisi eşlik ediyor ve kesinlikle sırıtmıyorlar, hatta resmen coşuyorlar. Ancak sevdiğimiz, değer verdiğimiz aktris Noomi Rapace, aktörler döktürürken, bariz geride kalıyor, eklenti gibi duruyor. Yönetmeni de, bu kadar kolay harcamayayım, gerek atmosfer yaratma, gerekse oyuncu yönetimi olsun, takdiri, ziyadesiyle hak ediyor, gelecek var bende diyor.

    Çürüme, yozlaşma ve para varsa, elbette masumiyet yara alır. Eskiden şöyleydi, bugün böyle oldu, hayli bildik bir söylemdir, ancak suç bile zamanla daha da kirlenir. Nerede eski gangsterler demeyeceğim, mafya bile dönüşüyor artık, sadece bunu ekleyeceğim. Işığın, rüyanın, cazibenin merkezi ABD’nin, karanlık ve pis yüzünü, yani kapitalizmin gerçek yüzünü, görmek, göstermek gerek. Amerikan Rüyası, pek çok insanın kâbusu, göçmen sorunu, dramın öteki adı… Belçikalı bir yönetmen, ABD’de film çeker ve Çeçen mafyasını anlatır, dünya küçücük bir yer artık, her koyun, kendi bacağından asılır.

    Barmenimiz Bob, sakin ve yalnız bir adamdır, büyük kuzen Marv’ın işlettiği barda çalışır, iki akraba, tatlı sert takışır. Bob’un sıradan yaşamı, çöpte hırpalanmış köpek yavrusunu bulmasıyla değişmeye başlar. Köpek sayesinde, komşusu Nadia ile tanışır ve yakınlaşırlar. Sonra köpeğin sahibi, Nadia’nın eski sevgili, mafya üyesi, kötü eleman Eric de, öyküye katılır. Öte yandan bar, Çeçen mafyasının kontrolündedir, haliyle kirli para trafiği vardır, büyük işler dönmektedir. Bob, tüm bunları görmezden gelir, lakin suçluluk da hisseder, sonra soygun, tüm hesapları ortaya saçar, düğümler tek tük çözülür. Kahramanımız artık, yaşamak için, hayatta kalmak için, dönüşmek zorundadır. Polisiye türüne yeni bir şey katmayan, klişelerle ilerleyen, çok da şaşırtmayan bir film bu, yine de suç-dram-gerilim aşkına ve Gandolfini abimiz hatırına, seyretmeye değer.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top