İkinci bir Babam ve Oğlum vakası mı?
Yazar: Duygu Kocabaylıoğluİtiraf ediyorum bir sinema takipçisi olarak bir Osman Sınav filmini beğeneceğimi, hatta çok beğeneceğimi tahmin etmezdim. Zira kendisine has bir kitlesi olsa da ve Kenan İmirzalıoğlu'nun bugün geldiği yerlerde büyük pay sahibi olsa da, ne filmi ve dizisiyle Deli Yürek, ne de yönetmenin 2007'de son uzun metrajlı işi Pars: Kiraz Operasyonu benim sinema anlayışıma hitap eden filmler değildi. Sınav'ın ‘80 sonu ve 1990'lı yıllarda imza attığı Kapıları Açmak (1992), Yalancı (1993), Gerilla (1995) gibi geçmiş filmlerini ise maalesef izleme şansı bulduğumu anımsamıyorum.
Öte yandan Osman Sınav'ın sinemadan ziyade Türk seyircisine televizyon yapımları yoluyla her zaman daha rahat ulaştığını da söylemek gerek. Süper Baba, Hayat Bağları, Ekmek Teknesi gibi sıcak aile hikayesi anlatan dizilerini, zamanında gözü yaşlı seyrettiğimizi hatırlarım. İşte Uzun Hikaye tam da Süper Baba ile büyümüş, oradaki baba Fiko'yu yıllar sonra Ekmek Teknesi'ndeki Nusret Bey'de bulmuş olan seyirciyi kalbinden vurabilecek bir yapım. Bu açıdan afişin tepesinde Kenan İmirzalıoğlu'nu görenler bir Deli Yürek ya da Ejder Kapanı beklemesinler. Zira Uzun Hikaye, İtalyan Gabriele Muccino'nin en iyi işlerinden biri olan Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness) tadında bir yapım.
Film, Mustafa Kutlu'nun aynı adlı hikayesinden beyazperdeye uyarlanmış; kitabı okumadığımdan uyarlama açısından karşılaştırma yapamasam da, senarist Yiğit Güralp'ın genel olarak derli toplu bir senaryoya imza attığını söylemek mümkün. Film önce Bulgar Ali'nin hikâyesiyle başlıyor ve uzun süre onun üzerinden devam ediyor. Bu açıdan Kenan İmirzalıoğlu filmi tek başına sırtlıyor götürüyor. Ali'nin hikâyesine aracılık eden, tren şefi (Güven Kıraç), kıraathaneci Emin Efendi (Altan Erkekli), Hanyeri gazetesinin matbaacısı Musa Çavuş (Osman Alkaş) gibi yan karakterler ana öyküye çok başarılı eklemleniyor; her biri ayrı renk unsuru katıyor. Tüm bu saydığımız isimlerin yanı sıra bencil ve ‘şerefisiz' okul müdürü Cihat Tamer, faşist Zopuroğlu İsmet rolünde Kürşat Alnıaçık ve belalı savcı Mahir Günşiray da yan ‘kötü' karakterlerdeki oyunculuklarıyla Bulgar Ali'nin hikayesini taçlandırıyorlar.
Ama asıl göze batmayan ve takdir isteyen nokta, hem hikâye akışı açısından hem oyunculukların birbirine çok başarılı oturtulması açısından öyküyü kendisinden dinlediğimiz Ali'nin oğlu Mustafa karakterinden geliyor. Zira hikâye Mustafa henüz küçük bir çocukken başlıyor, delikanlı çağlarındayken yarılanıyor ve Mustafa 20'li yaşlarına geldiğinde de son buluyor. Yani seyircinin karşısına babasının öyküsünü anlatan 3 ayrı Mustafa çıkıyor ve yerli filmlerde görmeye alışık olmadığımız biçimde, üç farklı oyuncunun aynı Mustafa olduğuna film bizi inandırıyor. Bu hem yönetmen Osman Sınav'ın oyuncu yönetimindeki başarısını vurguluyor, hem de Batuhan Karacakaya ile özellikle genç Mustafa'yı oynayan Ushan Çakır'ın işlerini ne kadar ciddiye aldıklarını gösteriyor.
Hikâye Bulgar Ali'nin haksızlıklara karşı hayata tutunma mücadelesinden, artık büyümüş olan Mustafa'nın kendi ayakları üzerinde durma öyküsüne yumuşak bir geçişle bağlanıyor ve altını çizmek gerekir ki bu geçişte Ushan Çakır'ın inandırıcılığının büyük payı var.
Osman Sınav Uzun Hikaye'de hem gözü okşayan görüntü planlarıyla, hem de sahnelere sesin verdiği ruh ile çok başarılı bir sinematografi kullanmakla kalmıyor aynı zamanda öyküsünün politik çizgisini de belli ediyor. 1940-70 yılları arasında yaşanan sağ-sol çekişmesini ve genel olarak solcuların, haktan yana olan 'komünistlerin' alehine işleyen süreçleri sıradan kasabaların sıradan insanları üzerinden ele alıyor. Ama oyunculuklar başarılı olsa da hikayenin bu bölümlerindeki faşist, partici karakterler biraz şematizasyona kayıyor. Bu da filmin birkaç kusurundan biri olarak akıllarda yer ediyor. Bir diğer göze batan nokta da Tuğçe Kazaz'ın canlandırdığı Münire karakterinin çok steril kalmış olması. Kan kaybından bilincini kaybeden bir anneyken dahi saçlarının parlaklığı yerinde; nedense Ali'nin o kıt kanaat geçim içinde iki dirhem bir çekirdek giyinmesi göze batmıyor ama Münire'de inandırıcılığı baltalayan bir netlik hali mevcut.
Filmin birkaç önemli sahnesi dışında ise dramatik müziğin çokça kullanıldığını söylemek mümkün. İnsan bazı noktalarda sahnelerin duygusunun kaçtığını hissediyor.
Sonuç olarak Uzun Hikaye, sürdürülen reklam ve tanıtım kampanyasının da etkisiyle gerçekten uzun süredir gündemimizi meşgul eden ve beklenen bir yapım oldu. Fakat değdiğini söylemek mümkün, zira Osman Sınav'ın filmografisinin en parlak işi olmasının yanı sıra Kenan İmirzalıoğlu'nun oyunculuk kariyeri açısından kırılma noktası olacağına şüphe yok. Yeni bir Babam ve Oğlum etkisine hazır olun...