Boş bir resim tablosuna bakıp anlam çıkarmaya çalışan tiplerden asla olmadım. Her izlediği filme ayrı anlam biçmeye çalışan bir adam da. Dolayısıyla bunu rahatlıkla söyleyebilirim ki izlediğim en güzel olmasa da en anlamlı aşk filmiydi. Filmin vermeye çalıştığı mesaj, kendisinden bile büyüktü diyebilirim.
Öncelikle Zoe Kazan beni filmi izlemeye teşvik eden kişiydi çünkü Big Sick filmindeki enerjisine hayran kalmıştım. Klasik bir aşk filmi beklerken, çok daha ayakları yere basan bir filmle karşılaştım. Böylesi ütopik bir filmin ayakları nasıl yere basabilir ki?
Şöyle, öncelikle yazarın mevcut karakteri bana fazlasıyla tanıdık ve yakın geldi. Kafasında oluşturduğu o harika partneri beklemekle meşgul olan, aşka fazlasıyla anlam biçen ve genellikle dar bir sosyal çevreye sahip olan (yazar olmasına rağmen) bir adamın hikayesine tanık oluyoruz. Böylesi tipler (yakından bildiğim için bu kadar emin konuşuyorum) genelde bekledikleri o insana o kadar anlam biçer ki, mevcut yalnızlıkları fazla can sıkıcı olmaz çünkü yarınlarda çok eğlenecekleri birinin gelecek olması ihtimali yeterince avutucudur. Ancak insan bekledikçe ve eledikçe daha da seçici ve bir o kadar mükemmeliyetçi bir yapıya bürünür. Filmde de hayatındaki kadından mükemmellik bekleyen ve kendinden de asla taviz vermeyen profile şahit oluyoruz. Dolayısıyla verilen ilk mesajın, mükemmellik beklentisinin hem fazla bulutların üstünde olduğu hem de bu beklentinin arkasında kibirli bir düşünce profilinin yattığı olduğunu düşünüyorum.
İkinci mesaj ise halihazırdaki mükemmeliyetçi güdünün aslında bir noktadan sonra sarpa saracağı gerçeğidir. Sizle çok ilgili ve alakalı bir kadın hayal edersiniz ancak size tamamen bağımlı bir kadın sizi bir noktada bunaltabilir. Fazla enerjik ve sosyal olmasını dilersiniz ama bu da uzun vadede sizi endişeye sokabilir. Yazarın sokmaya çalıştığı her kalıp, öyle ya da böyle bir noktadan sonra en çok kendisini rahatsız etti. Bu da aslında bizim sürekli olarak hayal ettiğimiz o kriterlerin bizi uzun vadede bunaltabileceği gerçeğini gözler önüne seriyordu. Örneğin, kıskançlık, fazla tutku, temas bağımlılığı, sürekli iletişim içinde kalma isteği, hayatının merkezine yalnızca seni koyması gibi faktörler başlarda sevimli gelebilir. Ancak uzun vadede kesinlikle her ilişki içerisinde can sıkıcı hale evrilebilecek potansiyele sahip davranışlardır.
Genel olarak çıkarılacak mesaj ise bence, beklentileri düşürmek, ön yargıları kırmak ve başta değişime kendimizden başlamayı bilmek olabilir. Çünkü aşk zaten kendi halinde de mükemmel bir şey değil mi? Bence bizlerin de mükemmel olması gerekmemeli. Ve sanırım hayalimizde bir partner profili çizmeyi acilen bırakmalıyız. Kim bilir, belki o profile uzun uzun bakarken, gözümüzün önünden aşkın ta kendisi geçip, gidiyor.