Hesabım
    Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol

    Özgürlük Mücadelesinde Bir Lider Portresi

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol (Mandela: Long Walk to Freedom), muhteşem Nelson Mandela’nın aynı oranda muhteşem yaşamı hakkında fazla bilgisi olmayan seyirci için yerinde bir biyografi, yüzeyden ilerleyen bir tarih dersi olarak işlev görecektir. Mandela ve Güney Afrika’nın tarihini yakından bilen seyirci ise bilmediği bir detayı aktarmayan, fazla düz ve alışılagelmiş klasik bir biyografi stili ile karşılaşacak.

    Mandela’nın otobiyografik kitabından uyarlanmış olan film, kişisel yaşamındaki her zorluğa rağmen beyaz azınlık tarafından zulüm edilen siyah toplumuna ümit aşılamaktan vazgeçmeyen Madiba’yı (Mandela’nın ünlü kabile ismi), 1940’lı yılların sonunda ANC (African National Congress)’in lideri olmasından, 1990’lı yıllarda çok sevdiği ülkesinin cumhurbaşkanı olmasına kadar lineer bir montaj ile inceliyor. Okuyucularımız bu noktada "spoiler - sürprizbozan- vermeyin" demesin, açıkçası Mandela’nın hikayesinin sonunu bilmiyorsanız artık suç biraz da sizin.

    Bir ülkenin onlarca yıllar süren acısının en büyük parçası olan bu liderin her biri birer filme sığabilecek olaylarla dolu yaşamını filmin iki buçuk saatlik süresine bile detaylı olarak sıkıştırmak çok zor tabi. İlk olarak Mandela’nın (Idris Elba) zalim beyaz otoriteye karşı kullandığı şiddetsiz protesto işe yaramayınca şiddetli saldırılara başvurma kararını vermesini izliyoruz.

    Bu seçim, ve Mandela’nın sonradan gelen anti-şiddet filozofisi, liderin politik hayatındaki en önemli anlarını temsil ediyor. Fakat film kısa sürede o kadar çok tarihi olayı kapsamaya çalışıyor ki, bu anların üzerinden biraz yüzeysel olarak geçmek zorunda kalıyor. Fakat bir daha hatırlatmalıyım ki, Mandela’nın hikayesini pek bilmeyen seyirci için gayet uygun bir başlangıcı temsil ediyor yine de.

    Bu noktada yapımın bir sinema filmi değil de belki bir mini-dizi olarak daha kapsamlı bir hikaye sunabileceğini düşünmeden edemedim. Sonuçta yönetmen Justin Chadwick, televizyon dünyasından geliyor ve Idris Elba’nın en efsanevi performansları The Wire ve Luther gibi şaheser dizilerden biliniyor.

    Filmin otantik Güney Afrika arka planları ile dolu muhteşem görüntü yönetimi ancak sinema formatında yapılabilir derseniz de, son zamanlarda True Detective gibi diziler sinemanın görüntü yönetimi ile yarışmakta, hatta kazanmakta.

    Filmin açıkçası en az dört saat olmadığı sürece zaten yakınacağı montaj problemleri ve J. Edgar’daki gülünesi yaşlı adam makyajını geride bırakmayan makyajını umursamazsak en büyük kozu, Mandela’nın kararlılık ve ümit dolu hikayesi ile Elba’nın hipnotik performansı. U2 hayranları için ise bitiş jeneriği şarkısı da cabası.

    Bu biyografi ayrıca Mandela’yı kusursuz bir peygamber olarak göstermekten de kaçınıyor, liderin eşini dövdüğü, bariz şiddetli kararlar verdiği anları göstermekten ise imtina etmiyor. Bu sayede Mandela, putlaştırılmaktan çok insanlaştırılıyor ve yaşamının ilerleyen anlarında verdiği şiddet karşıtı kararlar bir o kadar ağırlığa sahip oluyor.

    Mandela, her ne kadar bir diğer unutulmaz liderin hikayesini anlatan, Ben Kingsley’li Gandhi gibi bir şaheser olmasa bile belki de umudumuzu kaybetmeye başladığımız şu günlerde, durum ne kadar kötü olursa olsun her zaman ümidin canlı olduğunu hatırlatıyor. Bu bakımdan bu hafta sonu ilaç gibi gelecektir.

    Sonuçta film, halkına zulmeden, hiçbir zaman değişmeyecekmiş, gitmeyecekmiş gibi gelen otorite tarafından bir zamanlar terörist olarak ilan edilmiş, otuz yıl boyunca hapse atılmış bir adamın eninde sonunda cumhurbaşkanı olup halkına hak ettikleri özgürlüğü vermesini anlatıyor. Özgürlüğe giden yol uzun tabi, ama sonuçta o yolun sonuna varılacaktır. Amandla!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top