Hesabım
    Taş Mektep
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Taş Mektep

    Çocuklar ölmesin...

    Yazar: Banu Bozdemir

    Taş Mektep, konusu itibariyle akla hemen 2008 yılında çekilmiş, Murat Saraçoğlu ve Özhan Eren imzası taşıyan 120 filmini getiriyor. Orada Birinci Dünya Savaşı'nın ilk aylarında cepheye silah taşıma görevi üstlenen 120 çocuğun zorlu kış koşulları karşısında ölüm kalım mücadelesi anlatılıyordu. Çoğu yolda ölen çocukların pek azı ise geri dönebilir ve bu da savaşın acı yüzlerinden biri olarak tarihteki yerini alır. Taş Mektep 1920 yılında Kayseri Lisesi'nde son sınıf öğrencisi olan gençlerin hepsinin vatanı kurtarma aşkıyla Sakarya Meydan Savaşı'na katılmalarını ve ölmelerini anlatıyor... Konunun gerçek olması yeterince acı ama tarihi fonlarda çekilmiş savaş filmleri, özellikle yerli olanları bu tarz filmlere fazlaca duygusallık dozu katmayı marifet sayıyor. Taş Mektep bunu sürekli duygulara abanmasını umut ettiği müzik üzerinden yapıyor. Bir süre sonra görüntüler ikinci planda kaldı, filmi müzikler üzerinden izlemeye başladım diyebilirim.

    Konu aslında ana mevzuya gelene kadar bir hayli bölünüyor, "Anadolu'nun azınlıklarla zenginleşen yapısı bu savaş içinde hangi safta yer alıyor" durumu sürekli sorgulanıyor. Örneğin Rumlar, genel olarak Yunanlılar'ı destekler bir tutum içinde gösterilip, yaşadıkları topraklara ihanet eder vaziyette resmediliyor. Ama bir yandan da çocuklar arasında bu durum tamamen dostluğa dönüşmüş durumda, aynı saflarda savaşa katılacak kadar... Bu tarz filmleri çekerken, bir tutam hamaset de işin içine girmiş oluyor ister istemez. Ne kadar dikkat edilmeye çalışılsa da... Altan Dönmez'in yönettiği film bir hayli dramatik olan konunun hakkını veremiyor, mesela filmde doğallık sorunu var. Her söz bir özlü söz havasında söyleniyor, bazı duruşlar, özellikle de Mustafa Kemal'in yüceltilmiş durumları bir hayli göze batıyor. Neden Mustafa Kemal var (etkinlik anlamında) ve neden konuşmuyor, sadece poz kesmekle yetiniyor, belli değil.

    Onun dışında filmde gerçek olup olmadığını bilmediğimiz birtakım kurgu sahneler var gibi. Yıllarca savaştıkları için bir nevi savaştan kaçarak vicdani redçi olmayı seçen askerler her şekilde çamura batırılıp batırılıp çıkarılıyor, onun yerine askere gitmek için can atan küçük kardeş ise yüceltiliyor ve buradan sanki Er Ryan'ı Kurtarmak (Saving Private Ryan) gibi bir duruma uzanmak üzereyken film bir yerde kopuyor. Filmde Mehmet ve Rum kızı Mina'nın aşkı ‘her şeye' rağmen işleniyor, allanıyor pullanıyor ve gençlerin yaşayamadıkları aşkları üzerinden hüzünlü bir hava estiriliyor.

    Güzide öğretmen ve Tevfik Yüzbaşı'nın arasında şekillenmeden beş çocuk isteme muhabbetine dönen aşk hikayesi de evrimini tamamlamamış gibi duruyor, belki de yönetmen çocukların yaşanmamış aşk hikayelerini, büyüklerin dünyasındaki aşk hikayesine nazaran tercih etmiş olabilir. Tabii beş çocuk göndermesinin bilerek ya da bilmeden yapıldığı konusunda da bir şey bilmiyoruz!

    Güzide öğretmenin gayet modern bir kadınken, savaşın psikolojisiyle giderek karalar bağlayan, kapanan ve olayın gidişatına müdahale edemeyen bir müdire haline dönüşüyor ve çocuklarının yanında savaşa doğru yollanıyor. Sonuçta bu tarz filmlerde tarihin içinden çekip çıkarılan ayrıntılar konu ediliyor ve gerisi duygusal dokümanlarla işleniyor. O yüzden akışın çok fazla gözyaşı döktürmeye meyilli olduğunu söylemeliyim, bu da filmin gerçeklik duygusunu zedeler biçimde yansıyor ne yazık ki!

    Filmin kostümlerine özellikle dikkat ettim. Savaş ortamında tertemiz, kirlenmeyen, yıpranmayan kostümlerle karşımıza çıkan filmlerden bıkmıştık, bu filmde ona dikkat edilmiş, yıpranma payı hem kıyafetlere hem de karakterlere giydirilmiş en azından. Taş Mektep dramatik yapısını doğal yollardan seyirciye geçirmeyi başaramayan, her noktada müziği seyircinin kalbine dayayıp oradan medet uman bir film ne yazık ki!

    twitter.com/BanuBozdemir

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top