Hesabım
    Babamın Sesi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Babamın Sesi

    Toplumsal balık hafıza

    Yazar: Kaan Karsan

    Bundan rahatsız olan kesime rağmen kaçınılmaz olan bir şey var: İhtiyaç duyduğumuz gerçekler artık teker teker peliküle dökülüyorlar. Apolitize edilen koskoca bir neslin ağır ve yıkıcı bir geçmişle yüzleşmesi oldukça sancılı oluyor belki; ancak yine de doğru olan bu gibi görünüyor. Babamın Sesi, ismiyle müsemma, bir babanın sesi, anıları ve geçmişi üzerinden Maraş Katliamı'nın gerçeklerine odaklanıyor.  Ülkenin gölgeye itilen, ‘utançlarla' dolu politik geçmişinde suni bir şekilde paspas altına süpürülen yaşanmışlıklar, daha önce İki Dil Bir Bavul ile ‘politik' söylemlerinin ne denli ‘dikkat çekici' olduğunu fark ettiğimiz Orhan Eskiköy, Özgür Doğan ve Zeynel Doğan üçlüsünün kamerasından perdeye yansıyor.

    Türkiye tuhaf bir ülke... O kadar ki aktivist kesimin neredeyse her günü, farklı meseleler için atılan "unutturma, unutma" sloganları ile geçiyor. Bu topraklar, bu insanlara o kadar ağır ve türlü acılar bahşetmiş ki, belki de geçmişe karşı olan kolektif yabancılığımız bu yüzden. Babamın Sesi'nin dinamikleri, belgesel ile kurmacanın birleştiği nokta üzerinde kuruluyor. İzlediğimiz ‘gerçek', yazılmış olan diyaloglar ve gerçek kaset kayıtları üzerinden yüzümüze çarpıyor. Filmin yönetmen ikilisi olan Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan'ın genel çerçevede tek bir hedefi var. Bu da seyirciyle gerçek arasına hiçbir şekilde girmemek... Üzerine ‘ağıtlar' yakılacak acılar, dramatik yönü çok derin anılar, hem objektif hem de mesafeli bir şekilde ele alınıyor ve film, en güçlü olduğu alanda, yani gerçeklerin sunumunda iyiden iyiye kuvvetleniyor.

    Ülkemiz sinemasının hâkim ve sıkça ‘taklit' örneklerle titreştirilen damarı olan minimalist kolun ana dinamiklerini iyi bir şekilde özümsemiş bir film Babamın Sesi... Zira içerisinde oldukça iyi bir fikir ve bu fikri ‘aktarma' aşamasında oldukça ölçülü bir yöntem kullanıyor. Filmin ‘ağır' ama lezzetli temposu, doksan dakikalık süresini hesaplı bir şekilde taşıyor. Bunun yanısıra oyuncuların ‘amatörlüğünden' sağılan gerçekçilik duygusu filmin en başından seçtiği yolda bir pusula hüviyeti görüyor. Bu tip bir belgesel-kurmaca kırmasını; ancak bu kadar ayarında oyunculuklar bir yere taşıyabilirdi. Özellikle Basê Dogan ile Zeynel Doğan'ın yılların ‘kimya'sı ile enfes bir şekilde dramatize ettiği sahneler, genel olarak filmin en güçlü anlarını meydana getiriyor.

    Babamın Sesi'nin bir diğer takdire şayan yönü ise neredeyse Tarkovsky'esk bir görsel altyapı benimseyen görüntü yönetimi... Cafcaflı ve gösterişli durmayan ancak ilk anından son anına değin ‘fırtına öncesi sessizlik' duygusunun hakkını veren dokunuşlarıyla Emre Erkmen'i kutlamak gerekiyor. Babamın Sesi'nin güçlü mizansenler kurma ve bunlar ile hatırlanma gibi bir çabası yok. Filmin görüntü yönetimi de, filmin sinemasını oluştururken eldeki malzemeye koşut gidiyor. Öte yandan da gerçeğin içerisindeki büyüyü, görsel bir şekilde perdeye yansıtmayı ve etkilemeyi başarıyor.

    Filmin Altın Koza'dan büyük ödülle dönmesinin ardından başlatılan tartışmalar ise Babamın Sesi gibi ilk celsede ‘küçük' ve ‘iddiasız' duran bir filmin şaha kalkmasından ileri geliyor olsa gerek. Zira filmi sevenler dahi Adana'dan gelecek ödülleri şaşkınlıkla karşıladılar. Şunu söylemek lazım ki Babamın Sesi, aldığı iki ödülü sadece meselesi ile değil, sinemasıyla da hak ediyor. Oldukça küçük bir bütçeyle, büyük inançla ve inatla ihtiyaç duyduğumuz toplumsal hafızanın fitili bir kez daha ateşleniyor. Filmin elbette ki özellikle akış anlamında yaşadığı kimi sıkıntılar ve kararsızlıklar var. Ancak Babamın Sesi, son dönemde karşımıza çıkmış en güçlü Türkiye Sineması örneklerinden bir tanesi.

    kaankarsan@gmail.com

    twitter.com/karsan

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top