Hiçbirimiz nar değiliz ama hepimiz taneleriyiz... Yüksekten düşmeye görelim! Bizi tutan ne varsa çözülüyor ve paramparça olup dağılıyoruz her bir yana...
Bu yıl Altın Portakal'da yarışan ama umduğunu bulamayan, yönetmeni Ümit Ünal'ın haklı ve duygusal protestosu sayesinde herkesin hakkında bir şeyler duyduğu Nar nihayet gösterime giriyor. Filmi Antalya'da izleyenlerden ve izlediği andan itibaren filme kendi gönlünün tüm portakallarını vermiş bir film eleştirmeniyim. Ümit Ünal sinemasını zaten çok sevdiğimden, kimselere yaranamayan Kaptan Feza filmini dahi Türk B sinemasına yönelik bir saygı duruşu olarak önemli buluyorum. Her işiyle takip etmeye değer bulduğum yönetmenin en kişisel ve önemli filmleri olan 9 (Dokuz) ve Ara'ya bir kardeş gibi gelen Nar, haftanın ve bu yılın kıymetlisi...
Hani, büyüklerimizin TV'de rasgeldiğinde "4 kişiyle film çekmişler!" diye homurdandığı filmler vardır, işte Nar öyle bir film... Sırtını hikâye, oyunculuk ve yönetmenlik becerisine dayandıran film finale doğru kan kaybetse de, meraklı bir öykü anlatmayı ve izlettirmeyi başarıyor.
Sürprizbozan vermeden konusundan bahsetmenin imkânsız olduğu filme, o kısmı es geçerek dikkatlice bakalım. Yönetmenlik anlamında hiçbir sıkıntı yok. Ümit Ünal olgun bir sinema adamı olarak her şeye hâkim ve kendi yazdığı öyküyü seyirciye geçirme konusunda bir sıkıntı yaşamıyor. Hatta "Mannak Noni" gibi bazı sekanslarda sinemamızda görmeye alışık olmadığımız türden bir gerilim yaratmakta çok başarılı... Sıkı bir korku filminin yapabileceği kadar irkilten bu anlara karşı filmin derdi seyirciyi korkutmak değil... Nar, yaşadığımız hayatın bizi, başkalarının hayatını ölümcül bir şekilde zehirleyecek ve bunu bilse bile umursamayacak iblislere dönüştürmesi üzerine bir hikâye... Hepimiz iyi insanlar olduğumuzu zannederiz... Gerçekten öyle miyiz?
Çok sevdiğiniz bir filmi eleştirmek acı verir ama mükemmel bir eser, bir Ümit Ünal başyapıtı olabilecek Nar, bazı zaafları yüzünden bunu ıskalıyor. Bunlardan en önemlisi oyunculuk... Erdem Akakçe'nin mutlaka ödüllendirilmesi gereken ‘Kapıcı Mustafa' performansına hayran kalırken bir yandan da doğal olmaktan, yaşadığı endişeyi seyirciye geçirmekten çok uzak bir Deniz olarak İrem Altuğ'u izliyoruz. Ümit Ünal darılmasın ama insan olarak çok sevdiğim Serra Yılmaz'ın ise hep aynı olan oyunculuğuna ve cümlelerin üzerine inatla bastırdığı diksiyonuna dayanamıyorum! Ferzan Özpetek kıymetlisi olmasa acaba unutur gider miydik bu oyuncuyu? Fakat bir yandan da, oynadığı rolü düşünürsek, falcı Asuman karakteri için yine en uygun isim Serra Yılmaz... Bu kararsızlığı "doğru oyuncu, yanlış performans" diyerek açıklayabilirim sanırım. Bir başka önemli karakter olan ‘Sema' rolüne cuk oturan İdil Fırat'ın talihsizliği de Ümit Ünal'ın ona yazdığı replikler... Oyuncu elinden geleni yapsa da ‘Sema'nın fazla didaktik bir karaktere dönüşmesini engelleyememiş. Filmin kırılma noktasında yaşanan bu sarsılma hali üzerine biraz daha kafa yorulabilseydi keşke... Zaten az oyuncusu olan filmin geriye kalan tek karakterini canlandıran Şükran Ovalı ise kısa rolüne karşın müthiş bir oyunculuk başarısı gösteriyor. Kıymeti bilinmeyen oyuncularımızdan biri bu genç ve yetenekli kadın...
İnsan en çok sevdiğine kıyarmış kabilinden yazdığım bu satırların ötesinde Nar, neredeyse aynı üretim bandından çıkan, "festivale gidecek film" şablonuna uygun yapılmış tüm o fabrikasyon işlerden çok daha farklı, duyarlı ve derdi olan bir film... Üstelik festival sinemacılarının çok sevdiği gibi, izleyiciyi yorarak kendini daha kıymetli hissettirme tuzağına düşürmüyor seyredenini. Antalya'ya hala kızgın olan Ümit Ünal ise iyi bir film çektiğinin farkında olan ve Türkiye'de artık hararetlice tartışılması ve sorgulanması gereken jüri kararlarına kurban edilmiş bir yönetmen sadece...
Yoruma açık finalini tahlil etmek için olsa bile mutlaka görmenizi öneririm ki, bir sinemaseverin Nar'dan mutsuz olarak çıkacağını düşünmüyorum. Nar mütevazı ama önemli... Ağızlara pelesenk olmuş "öteki" kelimesinin gerçek ve samimi karşılığı... İyi seyirler...
Twitter: murattolga / murattolga@gmail.com