Hesabım
    Ay Büyürken Uyuyamam
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    0,5
    Berbat
    Ay Büyürken Uyuyamam
    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Şerif Gören gibi Türk sinemasının kilometre taşı bir ismi afişlerde yeniden telaffuz ettirmesiyle bile merak ve heyecan uyandıran bir filmdi Ay Büyürken Uyuyamam. Hele ki başrol oyuncusu Ayça Bingöl'ün yakın zamanda yer aldığı diziyle daha da gün yüzüne çıkan oyunculuğu, bu filmle perçinleniyordu. Yazının henüz girişinde –di'li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü bu yapım için artık her şey çok geç!

    Basın gösterimlerinin pek de alışık olmadığı üzere, oldukça kalabalık bir eleştirmenler grubuyla seyrettim Ay Büyürken Uyuyamam'ı. Film öncesi atmosferden sezdiğim kadarıyla birçok kişi benim gibi, Şerif Gören üstadın neredeyse 20 yıl sonra kamera arkasına geçtiği bu yapımı izlemenin heyecanındaydı. 110 dakikalık film sonrasındaysa hislerim "ben şimdi bu eleştiriyi nasıl yazacağım?" cümlesinde düğümlendi.

    Karşımızda sinemaya 1966'da Yılmaz Güney'in yardımcı yönetmeni olarak adım atan, 1982'de yine Güney'in yazdığı senaryoyu beyazperdeye geçirerek Cannes'dan En İyi film Ödülü ile dönen, Almanya Acı Vatan adlı klasiği göç temalı festivallerde yeniden gösterildiğinde koşa koşa gittiğimiz yılların Şerif Gören'i var. Ama sinemaya vakfedilmiş 30 yıl ne kadar gerçekse, Ay Büyürken Uyuyamam adlı yapımın olmamışlığı da bir o kadar gerçek. Ustaya eleştiri getirmek belki bize düşmez ama Şerif Gören adını bir kenara bırakıp, filmi sinemanın gereklilikleri içerisinde değerlendirdiğimizde ortada ne elle tutulur, başı sonu düzgün bir senaryo, ne tutarlı diyaloglar, ne de bir nebze olsun inandırıcılık var. Oyunculuklar deseniz Ayça Bingöl haricindeki baş karakterler sanki müsameredeler... Tabii bunda olmamış senaryonun oynanmaya çalışmasının payı da büyük... Başta gördüğümüz bir karakter, örneğin Fırat Tanış'ın canlandırdığı bıçkın ama geçkin taşra erkeği Balta Cafer'i, filmin 30. dakikasından sonra ara ki bulasın! Bu rolden bahsetmişken Takkeli (Ali Düşenkalkar), Fırıldak Hüsnü (Necip Memili), dönek Hüsam (Hakan Boyav) gibi başarılı yan karakterlerin, başrollerden çok daha inandırıcı oyunculuklar sergilediğini ifade etmem gerek. Bu da tamamen bireysel oyuncu performansından kaynaklanıyor zannımca.

    Film Necati Cumalı'nın 1970'lerde taşrada yaptığı gözlemler sonucu kaleme aldığı öykülerinin toplam bir uyarlaması ama bir dönem filmi değil; neresinden baksanız zaman ve dekor olarak tamamen günümüzde geçiyor. Fakat günümüz Ayvalık'ında (ya da benzer bir Ege sahil kentinde) geçemeyecek kadar da bağnaz sahnelere ve bakış açısına sahip. Kendi çatısı altında ahlakı-ahlaksızlığı sorgulamadan her türlü yaşayan taşra insanının dışarıya –ya da ulaşamadığı ciğere karşı- ahlak kumkuması kesilmesi ve günümüz moda tabiriyle ‘mahalle baskısının' farklı olanı canından bezdirmesi gayet elle tutulur ve lafı gediğine koya koya işlenebilecek bir konuyken, bu uyarlamada maalesef heba ediliyor; bu şans, yönetmeninden beklemediğimiz hatalarla boşa harcanıyor.

    Zira bu kopuk anlatım dili, daha sahnenin duygusu tamamlanmadan yapılan plan kesmeleri, oyuncuların yüzüne yapılan abartılı zumlar-yakın planlar, seyirci zekasına bırakılması gereken detayların kör kör parmağım gözüne olması, yani bugün televizyonda 1970'lerden bir Yeşilçam filmi seyrederken eğlendiğimiz detayların her biri, maalesef bu filmde gerçek bir sinema adına kullanılıyor. Aslında Şerif Gören hoca bu filmi 1980'lerde çekip sinemalarda gösterse belli bir seyirci kitlesi elbette bulur, el attığı işi pekala seyrettirebilir, ‘cesur sevişme sahnelerinin' yarattığı merakla muhtemelen filmin gişesinden gelir de elde ederdi. Fakat takvimler 1 ay sonra 2012'yi gösterecekken, kurgu masasından geçtikten sonra dönüp de bir daha seyredilmemiş gibi vizyona girecek bir film var kaşımızda. Zira filmde maddi bir kurgu hatası dahi var. Maalesef sahnelerdeki ışık, kostüm, devamlılıkta yaşanan özensizlikler kurguyu da vurmuş durumda.

    Bir filmin setinden başlayarak o işe onlarca kişinin emek verdiğini, ekmek yediğini bilerek yaklaşmak lazım film eleştirisine. Nihayetinde ‘bekara karısını boşamak kolay, gel çok iyi anlıyorsan, sen çek!' teklifini duymak her an olası. Fakat bu dönemde karşımızda sinema adına sunulan şeyde bir nebze olsun sanat, içimize işleyecek biraz sinema duygusu, bunları da geçtim elle tutulur bir devamlılık beklemek hakkımız diye düşünüyorum. Uzun lafın kısası, Ay Büyürken Uyuyamam bu hafta vizyona giren 3 yerli filmden muhtemelen en son seçenek olarak seyircisini bekleyecek...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top