Sinemada görülmeyi hak eden bir Miyazaki eseri...
Yazar: Kaan KarsanMiyazaki’nin muhteşem kariyeri, müstesna karakterlerle, bu müstesna karakterleri çevreleyen dev bir hayal gücüyle ve yeni ufuklar açan hikayelerle dolu. Bu sebeple kendisine iliştirilen öncelikli sıfat ‘yaratıcı’ sıfatı. Gelişen animasyon teknolojilerine karşı ‘çizgileriyle’ direnen ve her daim ‘insan’ın altını çizen Miyazaki, kuşkusuz ‘sanatçı’ adını günümüzde en çok hak eden sinemacılardan biri. Zira bir filmi yapma sürecinin her basamağında üretiyor, kendini bir önceki filminden sonra tamamen yeniliyor ve mutlaka ‘anlatılması elzem’ hikayeler yansıtmaya özen gösteriyor. Bu gayriresmi Miyazaki kuralları cepte dursun. Miyazaki’nin son filmi ‘Rüzgar Yükseliyor’ bir anlamda ‘emeklilik öncesi film’ duygusuna yaraşan ancak pek çok açıdan da ustanın önceki yapıtlarıyla armonik bir bağ kuramayan bir eser.
‘Rüzgar Yükseliyor’, gözlerinin bozuk olması sebebiyle pilot olması ihtimal dahilinde olmayan; ancak en büyük tutkusu olan uçaklardan ayrı kalmamak için hayallerine tutunan Jiro Horikoshi’nin gerçek hikayesini anlatıyor. Savaş öncesi Japonya’nın fırtına öncesi sessizliğinde bir uçak mühendisi olarak yetişen Horikoshi, bir ulusun modernleşme, batılılaşma sürecini de anlatıyor bir tarafıyla. Miyazaki, çok geniş bir hisler spektrumuyla aşkı, savaşı hatta millyet kavramını dahi ilgi alanına alıyor. Jiro Horikoshi’nin bir açıdan ‘felaket’e, bir açıdan da teknolojik ‘devrim’e doğru yol alan uzun yılları, neredeyse epizodik bir öykü kurgusuyla ‘film şeridi’ gibi gözlerimizin önünden geçiyor.
Miyazaki, biyografik bir film yapmanın ‘asık suratlı’ hissini rüya sekanslarıyla ve öykünün içerisindeki aşk dozajıyla aşmaya çalışıyor. Bahsettiğimiz asık suratlılığın içinde dev bir karamsarlık mevcut. Zira savaş için dev makineler üretmek isteyen, bunun hayalini büyük bir tutkuyla kuran Jiro ile duygudaşlık kurabilmemiz için başka hiçbir destek yok. Miyazaki, bu noktada savaş mühendislerinin sahip olduğu ‘farkındasızlık’ kavramına vurgu yapıyor. Tek amacı insanları öldürmek olacak olan bir makineye duydukları obsesif bağlılık, bir adım sonrasını düşünmekten ziyadesiyle uzak olmaları ve medenileşme yarışında üstlendikleri rol ‘Rüzgar Yükseliyor’un üzerine kafa yorulması en cazip yanları.
İzleyiciyi kendi düşünsel dünyasına çekmeyi bir noktada mutlaka başaran ‘Rüzgar Yükseliyor’un Miyazaki’nin önceki işlerine göre daha az heyecan verici olduğunu da söylememiz gerekiyor. Fantazyalardan arınmış, daha kendi halinde, yaratıcılığı kısmen törpülenmiş bir filmden ziyade daha uçuk kaçık bir işle veda etmek isterdik ustaya... Belki de ilk kez, ‘sıkıcı’, fazla ‘romantik’ ve bu denli dağınık bir Miyazaki filmi izliyoruz, malzemesi görülmeye değer olsa da. Miyazaki, bir türlü hangi hikayeyi anlatmak istediğini seçemiyor ve Rüzgar Yükseliyor malum finale giden yolda sürekli olarak yalpalıyor.
Miyazaki’nin, hikayesini anlattığı mühendisi Jiro, farkındalığından yoksun etrafında olup bitenlerin. O silahı tasarlıyor, üretiyor ancak o silahın sonraki yolculuğunu hiç umursamıyor. O silah birilerinin elinde, evinden ekmek almak için çıkan küçük çocukları öldürüyor. Bu, milletlerin önüne örülen saydam ve kısıtlayıcı perdelerin kısa yoldan özeti. Kendisi dışındaki herkesi sömüren ya da sömürüye alet eden, ayrıştıran, bölen, kendi emelleri doğrultusunda yönlendiren zihniyetin ifadesi... Miyazaki’nin o umut verici çizgileriyle ‘modernite’ kavramına vurduğu darbe ‘tam isabet’ olmasa da sinemada görülmeyi hak ediyor.