Hesabım
    Camille Claudel, 1915
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Camille Claudel, 1915

    etkileyicilikten fersah fersah uzakta...

    Yazar: Kaan Karsan

    Geçtiğimiz dönemde Berlin’de görücüye çıkan ve daha çok Juliette Binoche’un kompozisyonuyla ses getiren “Camille Claudel, 1915”, tarihin satır aralarında kalan bir kadın sanatçının hayatından bir kesiti ele alıyor. Bruno Dumont’un ‘klasik’ stiliyle yoğurarak, kuru, duru ve sakin bir üslup tutturduğu film, ilk celsede tanınması ‘mühim’ başkarakteriyle bir avantaj elde ediyor; ancak minimalist sinema anlayışının neredeyse tüm tuzaklarına düşerek Claudel’in hakkını tam olarak veremiyor.

    Dumont’un filmi sırtını öykülemeye yaslayıp bir hikâye anlatmaya koyulmaktansa Claudel’in hayatından sancılı bir kesiti odağına almayı seçiyor. Hayatının belki de en verimli döneminden itibaren bir akıl hastanesine kapatılan sanatçı, benliğini ele geçirmiş kimi paranoyalarına rağmen akranlaştırıldığı akıl hastalarının yanında tam anlamıyla ‘yapayalnız’. Dumont’un öyküye çizdiği sınırların sondaki ucu, akıl hastanesindeki Claudel’in ağabeyi ile buluşmasına değin geçen birkaç günün akıbetine kadar varıyor.

    Bu süreçte bir heykeltıraş olan Claudel’e satır araları dışında ‘sanatçı’ vurgusu pek yapılmıyor ve kendisinin daha insani, karanlık tarafı ön plana çıkarılıyor. Dışarıdaki dünyaya, eserlerine, yarım bıraktığı sanatına ve ailesine olan özlemi filmin ve Claudel’in yaşamının karanlık finaline kadar filmin mevzusu konumundayken Dumont, Claudel’in içinde bulunduğu akıl hastanesini de hastalar üzerinden betimlemeye koyuluyor. Zaten odağın şaştığı ve filmin bütünlük kazanmasına engel olan tüm sebepler de bu noktadan itibaren su yüzüne çıkıyor.

    Dumont, muhtemelen elindeki kaynakların yetersizliğinden ötürü Claudel’e yaklaşmaktan ve onu bütün açılardan tasvir etmekten adeta kaçınıyor. Filme tuhaf bir gerilim ekleyen ‘akıl hastanesi’ arka planını da belli ki bu sebeple bu denli ön plana çıkarıyor. Filmin mevzusu gereği Claudel kadar önemli olmayan ancak en az onun kadar mizansen çeşitleyen birçok karakteri var. Bu da kendi meramını çok daha kısa sürede anlatabilecek bir filmin iki tarafından çekilerek uzatılmasına ve odağını tam olarak tespit edememesine yol açıyor.

    Dumont’un üslubu ise daha evvelden kendi sinemasını pek sevmeyenleri yine tatmin edemeyecekmiş gibi görünüyor. Çok uzun, kasvetli ve bir üslup yaratmak adına ısrarcı olan mizansenler filmin temposunu neredeyse durduruyor. Teatral bir zemine yaslanan ve oyuncularına uzun tirat imkânı dışında pek de bir şey sağlamayan diyaloglar yabancılaştırıcı bir tesir yaratıyor. Dumont’un derdi tabii ki de tarihin bu denli gizemli bir şahsiyetini kendi hayal gücüne güdümlü olarak açmak ve tanımlamak değil ve olmamalı da… Ancak yine de seyirci bu kadar durağan ve yorumsuz bir filmden fazlasını bekliyordur Claudel hakkında…

    Filmin çok konuşulan ismi Juliette Binoche ise iyi –ancak sadece ‘her zamanki’ kadar iyi-…. Binoche oyunculuk anlamında bolca efor gerektiren birçok sahnenin altından neredeyse hiç zorlanmadan kalkmasını biliyor. Kendisinin Claudel’e odaklanmak yerinde onun etrafında dolanmayı seçen bu filmin en çok çaba gösteren unsuru olduğu söylenebilir.

    Sözün özü “Camille Claudel, 1915” etkileyici bir şahsiyet hakkında etkileyicilikten fersah fersah uzakta duran bir film. Bruno Dumont sineması ise direksiyon kırmıyor ve uzun zaman evvel edindiği istikrarını sürdürüyor. Bu bakımdan “Camille Claudel 1915” kendisinin ve Binoche’un hayranlarına tavsiye edilebilir.

    kaankarsan@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top