Hesabım
    Kırık Midyeler
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Kırık Midyeler

    Bu kentte her birimiz birer kırık midyeyiz...

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Yaz aylarında, özellikle dram türündeki yerli filmlerin vizyona girmesine pek alışkın değiliz. Seyirciyle ilk kez 30. İstanbul Film Festivali'nde buluşan Kırık Midyeler yazın sıcak günlerinde kendisini klimalı sinema salonlarına atan izleyiciler için ağır denebilecek bir konuya ve yapıya sahip.

    Yönetmen Seyfettin Tokmak ilk filminde, megakent İstanbul'un kaybedenlerine çeviriyor kamerasını ve aynı pansiyonda hayat hikayeleri bir şekilde kesişen farklı dil ve ırktaki insan hikayelerine odaklanıyor. Filmin ana çatısını oluşturan Hakim ve Faysal, Mardin'den bir şekilde İstanbul'a gelen genç Kürt çocuklar. Onları yan hikayelerle besleyen Medina ve Elma, kalp ameliyatı için Bosna Hersek'ten bir umut İstanbul'a gelmiş çaresiz bir ana-kız; pansiyonda Cevat'ın kapatması olarak yaşayan Rus hayat kadını ve Türkiye'de hemen hemen hepsi kaçak kalan Afrikalı zenciler... Çekimleri 2010 baharında İstanbul'un Kumkapı semtinde gerçekleştirilen film, yarı kaçak, yarı göçmen, hepsi farklı nedenlerle bu 3. sınıf pansiyona sığınmış insanların hikayelerini yalan dolana girmeden anlatma derdinde.

    Ana öyküde Hakim ve Faysal, çeşitli işler yaparak Almanya'ya gitmek için para biriktirme amacında. Faysal lokantada bulaşıkçılık gibi 'normal' işlerle para kazanmaya çalışırken, ondan biraz daha büyük ve kurnaz ulan Hakim, İstanbul'a gelen pek çok hemşehrisi gibi midye satıcılığı işine girme hevesinde. 2 tepsi midye satarak Almanya'ya, kendilerine hiç cevap yazmamış amcaoğulları Salim'in yanına gidebileceklerini sanan Hakim'in cebinde, kaldıkları rezalet pansiyonun kirasını ödeyecek para bile yok; sadece sıkı sıkı sarıldığı bir umudu ve epey de cahil cesareti var. Oradan oraya sürüklendiği İstanbul'a onu bağlayan yegane unsur da zaten bu; pis işler de olsa herşeyi yapmak ve Almanya için para biriktirmek. Çocuk oyuncular Uğur Barış Mehmetoğlu ve Seydo Çelik film çekimleri sırasındaki genç yaşlarına rağmen o kadar inandırıcı oyunculuklar ortaya koyuyor ki, kendilerine sormadıkları şu soru sizden dökülüveriyor: "Daha İstanbul'da leş bir pansyionun kirasını ödeyemiyorsunuz, Almanya'ya nasıl gideceksiniz?"

    Film, aslında bu soruyu yönelttiğinizde "İstanbul rüyasının" darmadağın olduğu noktayı işaret ediyor. Bu kentte "Ne iş olursa yaparım abi"cilik ile tutunmak ve bir zamanların "buildungs" (kendini gerçekleştirme) romanlarındaki gibi kendi kendini gerçekleştirmek çoğu zaman çıkmazı olmayan bir hayal. Hele ki çalışırken "hem kendim tutunur, hem köye para gönderir, hem de artırır, biriktiririm" demek en büyük saflık. Seyfettin Tokmak'ın kamerası da bu saflığa ve gerçekliğe odaklanıyor. Organ mafyacılığı, uyuşturucu satıcılığı gibi pis işlerine rağmen aç gözlülüğünden dolayı tam yırtamamış Cevat'ın pansiyonu ve bu pansiyondaki çaresizlik, umut, kayıtsızlık İstanbul kaybedenlerinin en gözle görünür gerçeği belki de. Afrikalı "Bruder Babatunde" nin, umut açısından Hakim'den farkı yok ama kendi hayatı için onu hor görmekten başka şansı da yok. Tıpkı Hakim'in annesiz kalan Elma'yı itip kakıp hor görmesi gibi. Yani ezilenler de kendi aralarındaki daha zayıf halkaları elemek konusunda ezenlerden daha az acımasız değiller. Kısacası hayat kavgası en büyük bencilliğimizin kaynağı oluyor. Hakim ve Seyfo'nun yerle bir olan midye tezgahı, hayat karşısında hepimizin birer kırık midye olduğunu yeniden anımsatıyor.

    Genç oyuncuların inandırıcı ve başarılı oyunculuklarının yanı sıra Engin Benli ve Selma Alispahic gibi profesyonel oyuncuların filme ve sırtladıkları hikayelere katkıları yadsınamaz. Filmin sinemasal anlatım açısından belki tek kusuru ise çok fazla şey anlatması. Yönetmen hemen hemen her karede seyirciden yoğun ilgi bekliyor; her kadrajı göndermeli detaylarla anlamlandırıyor. Bu kusur olmaktan öte elbette bir tercih, fakat öyküler hali hazırda yoğun ve ağır olunca yan öyküler, özellikle Elma'nınki ana öyküye sert biçimde eklemleniyor. Belki de, hem sinemada hem televizyonda yıllardır bizden olmayan hikayeler seyrettiğimiz için "gerçek" bu kadar yoğun geliyor.

    Uzun lafın kısası, Saraybosna, Zürih gibi festivalleri gezdikten sonra sıcak bir yaz vizyonunda oldukça maddi olanaklardan dolayı gecikmeli bir tarihle Kırık Midyeler, kırık ama hayata dair hala umut taşıyan hikayeleri ile seyiricisini bekliyor. Festivalde kaçırmış olan ve yerli sinemayı her koşulda desteklerim diyenler için...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top