En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacigil
Takipçi
2.061 değerlendirmeler
Takip Et!
3,0
6 Ağustos 2024 tarihinde eklendi
"Kısık ateşte kaynayan" senaryosunu da kaleme almasının yanı sıra kurgusunun yapılması vazifesini de üstlenen...
Ve üstelik...
Nevi şahsına münhasır bir üsluba sahip olması sebebiyle de...
Beyazperde platformunda izleyici eleştirisine açılmış bütün filmlerini, bize yakışan bir itinayla yorumlamaya karar verdiğimiz "(Timon C. West) Ti West"in yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "The Innkeepers"; Los Angeles Sinema Okulu standartları çerçevesinde değerlendirdiğimizde...
Korkunun, "Hayaletli Ev (Haunted House)" ve "Paranormal" alt kategorilerinin karışımından oluşan...
Ve...
Gizemini finaline kadar koruyan, bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, atmosfer olarak "Overlook" benzeri ıssız bir otelin kullanılması nedeniyle...
Son derece haksız ve yersiz bir biçimde...
Korku sinemasının başyapıtlarından "The Shining" (1980) ile yan yana konularak karşılaştırılma gayreti içine girilen bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
- Birinci Bölüm: Uzun Hafta Sonu -
Bir zamanlar önemli bir otel olan Yankee Pedlar Inn'in...
Kapanma haftasındaki son iki gününde...
Bazen sırayla...
Bazen de yan yana vardiyalı olarak çalışan...
***
O yüzden de...
Eve gitmek yerine...
Oteldeki odalarda kalabilen görevlileri...
Hayalet takıntılı Claire (Sara Paxton) ile Luke'tur (Pat Healy)...
***
Ve...
An itibarıyla da üç katlı kocaman otelin...
Sadece 225 numaralı odasında...
Kocasına kızdığı için hafta sonunda evini terk eden...
Çocuklu (Jake Ryan) bir kadın (Alison Bartlett) konaklamaktayken...
***
Birden...
Görür görmez...
Claire'in hemen tanıyacağı...
Dizi film oyuncusu Leanne "Lee" Rease-Jones'ta (Kelly McGillis)...
224 no.lu odanın müşterisi olarak giriş yapar...
***
Ki...
Böylelikle de...
Otelin içindeki insan sayısı beşe çıkarken...
***
Bu vaziyet Claire'de...
Nihayet bu hafta sonu...
Bir şeyler yakalayabilecekleri umudunun doğmasına neden olur...
***
Zira ona göre...
İnsanların başına gelen ürkütücü olaylar hep...
Etrafta kimseciklerin olmadığı yerlerde vuku bulmaktadır...
***
Ve...
An itibarıyla da otel...
Aynen bu durumdadır zaten...
***
Neyse...
Gelen telefon sonrasında...
Banyo havlularını odasına götürdüğü...
Lee ile sohbet eden Claire...
***
Bir de kendini...
Kahve almak amacıyla...
Geveze bir barmenin (Lena Dunham) hizmet vermekte olduğu bir kafeye atar...
Nişanlısı onu, düğün gününde terk edince... Kendini burada asarak intihar etmiş olan...
1.800'lü yıllardaki...
Madeline'ın hikayesinden söz eder...
***
Ki...
Otelin o günkü sahipleri...
Buranın kötü bir üne kavuşmaması adına...
Cesedi üç gün boyunca bodrumda saklayıp...
Sonra da limana götürmüşler...
***
Ancak...
Halk olanları öğrenince çok sinirlenmiş...
Sahipleri de burayı satıp...
Kasabayı terk etmek mecburiyetinde kalmışlar...
***
1960'lı yıllara kadar da...
Bir daha buraya...
Kimsecikler uğramamış...
***
O zamandan beri de insanlar...
Otelin koridorlarında gezinip...
Kendisini terk eden nişanlısının dönmesini bekleyen Madeline'ın hayaletini gördüklerini...
Dillendirir olmuşlardır...
***
İşte şimdi...
Claire ile Luke...
Otel kapanıp kapısına kilit vurulmadan...
Madeline'ı bulup...
Varlığını ve yaşadıklarını...
Görüntülü olarak tüm dünyaya duyurmak niyetindedirler...
***
Ve bunu...
Bir ahlaki zorunluluk olarak kabul ettikleri için de...
Özellikle de Lee'nin yardım ve uyarıları ışığında...
Ona ulaşmak çabası içine gireceklerdir...
Dakika 30...
***
"Son Bir Müşteri" ve "Son Söz" isimli iki bölümü daha bünyesinde barındıran, bu tehlikeli yolculuğun geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; beklenmedik derecedeki ürpertici sürprizleri de ihtiva eden, 71 dakikalık bir kısım daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
İlk yetmiş dakikasını gerilim kurmaktan ziyade vakit öldürmek için kullanıyor,bir korku filmi için affedilir gibi değil.Gerilim bölümleri son yarım saate sıkıştırılmış ki bu açıdan ''El orfanato''yu fazlasıyla anımsatıyor.Klişe ve ucuz numaraları da var,iyi çekilmiş,germeyi başardığı ufak birkaç yeri de...
Korku filmlerinin K sinden anlamadığını sonradan çözdüğüm bir sinema eleştirmeni tarafından övüldüğü için imdb puanına takılmadan oturup seğrettiğim inanılmaz kötü bir korku filmi denemesi.Denemesi diyorum çünkü ortada ne doğru düzgün bir senaryo var, ne iyi bir atmosfer, ne doğru düzgün çıkış sahneleri nede bir son.Sara Paxton(Soldaki son ev 2009 filminde belki çok sevdiğim için) dışında filmde hiçbirşey yok böyle oluncada bir buçuk saatlik bir işkenceden fazlası olamıyor. 10/3
Çok gereksiz bir korku filmi. Ti West eli yüzü düzgün bir korku filmi yönetmeni olmak istiyorsa önünde çok uzun bir yol var daha. Filme dair övülecek bir şey göremiyorum. Ne yazık ki bunun aksine senaryodan ve karakterlerden tutun da hikayeye, oyunculuklardan tutun da "korkutma taktiklerine" kadar yerilmeyi hak ediyor. "Korkutma taktiği" olarak zaten aniden patlayan yüksek sesleri kullanıyor film, ve bu da onun ne kadar vasat olduğunun en büyük göstergelerinden biri. Çerezlik niyetiyle izlendi tabii ama yine de daha mantıklı, akıcı bir şeyler bekliyordum filmden. Başarılı bulmadım.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.