Bilimkurgu-aksiyon harmanını sevenlere iyi gelecek bir film!
Yazar: Oktay Ege KozakX-Men serisi şu ana kadar hep mutantlar ve insanlar arasındaki karmaşık ilişkiyi gerçek dünyadaki sosyo-politik problemlere gönderme yapmak için kullandı. Efsanevi çizgi roman ve 2000 yılından beri devam eden film serisi, mutantların etkileyici süper güçlerini kullandıkları heyecanlı aksiyon sahnelerinin arasına ırkçılık, eşcinsel hakları ve soykırım gibi ciddi meseleleri de sokuşturmayı ihmal etmemişti.
X-Men: Geçmiş Günler Gelecek ise Magneto’nun (Ian McKellen) yıllardır uyarmaya çalıştığı mutant soykırımını gösterip 1970'li yılların soğuk savaş paranoyasının üzerinden geçerek serinin en karanlık ve sosyo-politik bakımdan kompleks hikayesini sunuyor.
Gerçek dünyanın ciddi problemlerini Watchmen gibi sinik, şiddetli ve aşırı yetişkin bir biçimde aktarmıyor tabii ki (sonuçta filmin en azından ABD’de 13 yaş sınırına uyması lazım) ama herhangi bir yüksek bütçeli ‘Hollywood eğlenceliği’nin tema ve ton bakımından bazı riskler alarak sınırları zorlaması sevindiriyor.
2023 yılındayız. Her mutantın gücünü tekrarlayabilen, yenilmesi neredeyse imkansız Sentinel isimli robotların neredeyse bütün mutantları ve mutant yandaşlarını yok ettiği post-apokaliptik bir dünya. Sentinelleri yenebilmek için düşmanlıklarını tekrar bir kenara atmak zorunda kalan Magneto ve Profesör Xavier (Patrick Stewart), Wolverine’in (Hugh Jackman) bilinçliliğini 50 yıl geriye yollayarak bu soykırımın başlangıcını temsil eden bir olayı durdurmasını, böylece Sentinelleri başlamadan yok etmeyi planlarlar.
Wolverine’in şekil değiştirebilen mutant Mystique (Jennifer Lawrence) etrafında oluşacak bu olayı engelleyebilmesi için zamanın Magneto’sunun (Michael Fassbender) ve Profesör X’inin (James McAvoy) yardımına ihtiyacı vardır.
Bu noktada filmin var olmasındaki amacın orjinal X-Men üçlemesi ve X-Men: Birinci Sınıf’ın yıldızlarını bir araya getirmek olduğunu anlıyoruz. Fakat en azından senaryo zaman yolculuğu ve post-apokaliptik alt-türleri ile oynayan akıllı bir bilim-kurgu yapısı yarattığı için film safi bir pazarlama numarası olarak değil, her an ilgi çeken bir hikaye olarak etkiliyor.
Sentineller’in yaratıcısı Bolivar Trask’in (Peter Dinklage) mutantlar üzerinde yaptığı deneyler, II. Dünya Savaşı sırasında Josef Mengele’nin Museviler üzerinde yaptığı deneyleri hatırlatıyor. Film, ayrıca Profesör X’in yürüyebilmek için kullandığı serumun telepatik güçlerini yok etmesi alt-konusu ile insanların eroin gibi ağır uyuşturucular ile oluşan bağımlılığı da düzeyli bir biçimde inceliyor.
Fakat bu kadar ağır meselelerin incelendiğini öğrenip depresif bir deneyim yaratıldığını zannetmeyin. İlk iki X-Men filmini yönetmiş olan Bryan Singer’ın seriye dönüşünü müjdeleyen Geçmiş Günler Gelecek, 130 dakikalık süresini birbirinden yaratıcı ve etkileyici aksiyon sahneleri ile doldurarak tematik bakımdan derin olduğu kadar muazzam kinetik bir ritm yakalayan bir eğlencelik olarak da başarılı oluyor.
Singer, aksiyon sahneleri boyunca ekrana rastgele CGI efektleri fırlatmak yerine her mutantın kendine ait gücünü görsel bakımdan yaratıcı bir biçimde kullanmayı başarıyor. Mesela hikayeyi açan muazzam Sentinel savaşı sırasında portallar arasında gidip gelebilen bir mutantı gösterirken Singer, aynı plan içinde aksiyonun değişik açılarını gösterebiliyor bu mutantın gücü sayesinde.
Filmin en eğlenceli sürprizi, ve belki de en iyi sahnesi, süper hıza sahip mutant Quicksilver’ın (Evan Peters) Matrix’deki Bullet Time’ı hatırlatan bir sekans ile polisleri alaşağı etmesini gösteriyor. Bu sahne sırasındaki müzik seçimi ise tek kelimeyle mükemmel. Daha karanlık bir tona sahip olan filme ihtiyacı olduğu komediyi aşılamayı beceriyor bu sahne.
X-Men: Geçmiş Günler Gelecek’in hem X-Men hayranlarını, hem kompleks bilim-kurgu severleri, hem de Christopher Nolan’ın karanlık süperkahraman yaklaşımını takdir edenleri tatmin edeceğini tahmin ediyorum. Ayrıca kanımca serinin en utanç verici örnekleri olan X-Men: Son Direniş ve X-Men Başlangıç: Wolverine’i, serinin devamlılığından silmenin bir yolunu bulan her hikaye baştan övülmeyi hak ediyor kanımca.