Buz gibi havada müzik ve sıcak bir kalp...
Yazar: Ali Ulvi UyanıkPerdede önce bir sarman belirir. Hızlı adımlarla yatağa sıçrar. Llewyn'i uyandırır. Keyifle mırıldamaktadır. Dolaşma ve kişisel alanlarını çoktan belirlemiştir; mutludur. Ancak bu çok sert kış günlerinde, folk şarkıcısı Llewyn Davis'in mesleki alanı New York, Beat Hareketi'nin doğduğu Greenwich Village olsa da, barınma alanı belirsizdir; çünkü yatacağı bir yer yoktur. Geceyi, belki de son görmek isteyeceği, entelektüel baskının kusursuz uygulayıcısı, sarmanın sahibi çiftin evinde geçirse de, şimdi başka bir yer bulmak zorundadır.
Ethan ve Joel Coen Kardeşler, Amerika'nın az bilinen dönemlerinden / kişilerinden esinlenen ve gizemli mekanlara / ilişkilere -mutlaka- farklı açılardan sızan hikayeleri anlatmaya devam ediyorlar. Bir kısır döngü (fasit daire) içinde müziğiyle çaresizliği arasına sıkışıp kalmış kurgusal karakterin yaratılmasında, kısmen, folk şarkıcısı Dave Van Ronk'un otobiyografinden yararlanmışlar. Melankolisini, gözlerinden yayılan yoğun hüznünü ve bazı zamanlar bastıramadığı isyankarlığıyla sarf ettiği zehirli sözlerini araladığınızda gördüğünüz insan, folk şarkıları/baladları yorumlayan, söz yazarı-şarkıcı Llewyn Davis. Bu gece, yanlışlıkla gebe bıraktığı kızgın Jean(Carey Mulligan) ile Jean'in sevgilisi Jim'in (Justin Timberlake) kanepesinde uyuyabilirse ne mutlu ! Üstelik bir dikkatsizlik sonucu sarmanı da yanına almak zorunda kaldı ve beraber dolaşıyorlar!
Yıl, 1961. Llewyn'in döngüsü, yaklaşık bir haftada tamamlanıyor. Bana göre, yaşayan en iyi on görüntü yönetmeninden biri olan Bruno Delbonnel'in, soğuğun umutları bile donduran keskinliğini vurgulayan ve ışıkların kullanımı konusunda ders niteliğinde olan görüntüleriyle yansıyan dönemi iyi okumak gerek. ABD, Büyük Buhran ve 2.Dünya Savaşı sonrası, kutuplaşma-cadı avları-ırkçılık ve işsizlikle hayli yıpranmış, yorgun düşmüş...Silahlanma ve savaş baskısı asla dinmiyor. Nitekim, yoksul / 'beyaz' güneyden New York cangılına uzanan folk müzikte, Bob Dylan, Joan Baez gibi aktivistler, birçok müzisyeni etkileyip, daha özgürce müzik yapmalarına kapıları açtılar. Llewyn Davis, ilerideki yıllarda Vietnam Savaşı ile ivme kazanacak protest müziğin uç vermeye başladığı kavşakta duruyor.
Dönem, diğer karakterlerin de müthiş destekleriyle o kadar etkili vurgulanıyor ki, gördüklerinizden daha fazla görmediklerinizle filmin aktif unsuru oluyorsunuz. Örneğin, Llewyn'in Chicago'ya yaptığı kısa yolculukta arabalarına bindiği çok tuhaf ikili, genç şoför Johnny Five (Yolda - On the Road'dan sonra yine yolda olan Garrett Hedlund) ile yaşlı, şişman, sakat Roland Turner (John Goodman), toplumsal travmayı temsil eden birer dram karakteri. Aynen, sevmeyi 'sahibi olmak' şeklinde tezahür ettiren egoist entelektüel çift gibi: Llewyn, yanına almak zorunda kaldığı fakat sonra kaybolan sarmanın yerine yanlışlıkla başka bir sarmanı götürünce, kadın çığlık atar: "Testisleri nerede, bizimki erkekti, götür bunu!"
Coen Kardeşlerin değer verdikleri ayrıntılar, ince bir mizah ve müzikle birlikte dokunan duyarlı öykü, belki hataları, zaafları, kararları, belki de birlikte albüm çıkardıkları genç ortağının intiharı sonucu yoksunluğa düşen ancak yaşadığı yer ve şarkılarıyla var olabilen bir adam üzerine. Seyreden herkes , "evet, ben de bu yalnızlığı yaşamıştım" diyebilecektir. Çok soğuk bir kentte, karakterinden taviz vermeyen bir varlık olan sarman kediyle dolaşan paltosuz ve 'maskesiz' adamın insan sıcaklığını iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Çünkü bu karakteri, adı Oscar Isaac olan bir oyuncu canlandırıyor. Onunla ilk kez karşılaştığım "The Half Life of Timofey Berezin"de hayat verdiği Shiv rolüne kattıklarını görünce şaşırmıştım. Guatemalalı Isaac, küçük suçlar işleyen 'gariban' Rus karakteri inanılmaz bir içtenlikle oynuyordu. Sonra, "Meryem Ana: Hz. İsa'nın Doğuşu"ndaki (The Nativity Story) Yusuf 'tan (Joseph), Robin Hood'daki Prens John'a, altından kalkamayacağı bir rol olmadığını kanıtladı. Yani, "Sen Şarkılarını Söyle"de, hem canlı kaydedilen şarkıları ustalıkla yorumlamasına, hem de Llewyn Davis'i son derece samimi ve abartısız canlandırmasına bu kez hiç şaşırmadım.
Filmin müzik yapımcılığını da , yine bir Coen Kardeşler filmi olan "Nerdesin be Birader?" (O Brother, Where Art Thou?) için yaptığı çalışmalarla Grammy ödülleri kazanan T-Bone Burnett'in üstlendiğini vurgulayalım.