Sinemanın sezon finali!
Yazar: Kaan KarsanHer sene mutlaka gün gelir, birbirini tekrar eden ve yaratıcılığın artık tükendiğine dair ibareler sarf eden filmlerin yoğunluğuna bağıntılı olarak bir buhran dönemi baş gösterir. Sinema artık tükenmenin eşiğinde midir? Fikirler ve yaratıcılık, dibi görünebilen bir şey midir? Sinemanın gelişim adımları yavaşlamaya mı başlamıştır?
Böyle dönemlerde ortaya çıkan bazı eserler bu tip bunalımlı yargıları ve soruları kopardıkları fırtınalar dâhilinde nihayete erdirirler. Genele vurmak gerekirse, sinema en kötü döneminde bile bir başyapıt çıkarabilmiş ve geleceğe dair umutlar bahşetmiştir. Mevzu Holy Motors… Holy Motors, bir umuttan ziyade karamsarlık bahşeden; neredeyse öfke ve nefret dolu bir başyapıt… Ve kesin olarak, daha önce izlemediğiniz türden, şok edici bir film.
Son uzun metrajını 1999 yılında yapan Leos Carax, 2000’lerde yaptığı birkaç kısa filmi hariç tutarsak ortadan tamamen kaybolmuştu. İşte Holy Motors’un genel bağlamını oluşturan ‘kayboluş’, Carax’ın özbeöz sinema sahnesindeki kayboluşuyla alakalı… Mutlaka birkaç parçası eksik kalan –yine de bir şekilde ‘kusursuz’ olan- bir yap-boz halinde sunulan Holy Motors, Carax’ın film yapmasına engel olan uzay boşluğunun, tanrının, rastlantının, sektörün ve sarmalın karşısında duran bir film. Bir film olduğu kadar ağır bir eleştiri, kızgın bir çığlık ve korkusuz bir ileri adım aynı zamanda…
Anlatıma dair konvansiyonel olan ne varsa topyekün reddeden; ancak bir şekilde sinemanın sunduğu imkânlara imanlı bir şekilde boyun eğen bir film olan Holy Motors, bilimkurgudan müzikale; dramdan komediye varan bir skalada planlı ve plansızca akıp giden, acı-tatlı bir çorba… Odağına ise farklı kimliklere bürünerek meslekler üstü bir meslek icra eden bir aktörü alıyor. Onlarca adı olan ancak hiçbir isme ait olmayan bu aktör, hem herkesi hem de hiç kimseyi temsil ediyor. Bu karakterin gölgesi ise elbette ki Leos Carax’ın üzerine düşüyor.
Holy Motors sinemanın yaratıcılık buhranında bir ‘kurtarıcı’ olarak işaretlenebilecek bir film değil. Zira direkt olarak sinema aracılığıyla sinemaya baş kaldıran; sinemayı kendi silahıyla vuran bir film. Hatta bu açıdan sinemaya dair bu denli karamsar bir tablo çizen bir film izlemenin oldukça tuhaf bir deneyim olduğundan bahsetmek gerekiyor. Leos Carax, kurguyu ve öyküyü kendi zihnine salarak karakterinin kimlik arayışı (kimliklere sığınışı) onu nereye götürürse onunla birlikte savruluyor ve içindeki öfkesini görsel bir kusursuzluk aracılığıyla dış dünyanın üzerine kusuyor. Holy Motors, adındaki ‘kutsal’ı bir dert olarak ediniveriyor.
Denis Lavant ise bir düzine filme yetebilecek bir eforu tek bir karakterin içerisinde sarf ediyor. Lavant, birbirine taban tabana zıt karakterleri şok edici bir yetkinlikle sınırları hissettirmeden çizerek canlandırıyor. Bu aşamada filme en az Leos Carax’ın uçuk yönetmenlik başarısı kadar katkısının olduğunu belirtmek gerekiyor. Holy Motors, yönetmeninin ve başrol oyuncusunun her anı ‘tavan’ olan performanslarıyla, unutulmaz anların ‘yüce’ bir bileşiminden meydana geliyor.
Sinema, doğal akışı içerisinde ‘beklendik’ olmayan filmlere karşı kifayetsiz kalıyor. İşte Holy Motors, sinemayı zayıf karnından, sinemanın kendi silahlarıyla vuran, ‘korkunç bir film’. Bu filmi unutmak zor, hakkıyla hatırlamak zor… Boşvermek ise en zoru. Holy Motors’un hakkı, düzenli olarak ilgiye nail olmak… Çünkü bu film, sinemanın sezon finali.
twitter.com/kkarsan