İlk film gibisi yok!
Yazar: Oktay Ege Kozak2009 yılında vizyona giren Hangover, komedinin sınırlarını zorlarken baştan sona güldüren ve eğlendiren nadir bir başarıydı modern komedi türü için. Filmden önce akılda kalır bir komediye imza atmamış olan Todd Philips (Old School hayranları Amerika’da çoktur ama o filmin öneminin fazla abartıldığını düşünüyorum), seyirciye de, eleştirmenlere de hoş bir sürpriz sunmuştu.
Tabii ki filmin fazla tanınmayan oyuncu kadrosunun da kanıtlaması gereken çok şey olduğu için olabilecek en orijinal ve enerjik performansları sergilemişti Bradley Cooper, Ed Helms ve Zach Galafianakis. Aradan Planes, Trains and Automobiles’in zevksiz bir yeniden çekimi olan Due Date’i çıkaran Philips, Hangover 2 ile ilk filmin bayat bir Bangkok versiyonunu sunmuştu.
Şimdi ise Hangover 3, daha orijinal bir fikir ile salonlara gelmesine rağmen rastgele popüler kültür referansları ve Philips’in bariz olarak aksiyon yönetmeni olmaya uğraşması yüzünden türe gereksiz oranda şiddet ile dolu, tatsız bir ‘son bölüm’ geliyor. İlk Hangover’ı bağrımıza basıp bu ekipten artık başka eli yüzü düzgün bir film gelmeyeceğini kabul etmek lazımdı belki.
Philips, ikinci ve üçüncü filmin senaryosunu yazar ortağı Craig Mazin ile yazmış. Belki orijinal Hangover’ın yazarları Jon Lucas ve Scott Moore devam filmlerini de yazsaymış seri aynı kalitede devam edebilirmiş. Fakat Lucas ve Moore da Hangover’dan sonra başarılı olamadılar. İlk olarak 2011 yılının belki de en kötü filmi The Change-Up’ı yazdılar, sonradan bir türlü saygı göremeyen 21 and Over’ı yönettiler. Yani ortada zaten pek ümit yoktu gibi.
Hangover 3, bir sürü devam filminin yaptığı hatayı yerine getirerek seyircinin en sevdiği karakterlere odaklanıp, o karakterleri olabildiğince abartıp birer karikatüre dönüştürüyor. Üçüncü film ile artık serinin Galafianakis’in canlandırdığı saftorik Alan ve psikopat Chow’a (Ken Jeong) ait olduğu belli oluyor. Seyirciye göre bu ikili abartı komedi stilleri ile serinin en popülerleri ve Philips seyirciye istediklerini vermek için elinden geleni yapıyor.
Bu yüzden "Wolfpack"in diğer iki elemanı, Cooper’ın Phil’i ve Helms’in Stu’su ekranda yer kaplamakla yetiniyor. Özellikle Bradley Cooper, otopilot performansı ile sanki ‘ben artık Oscar’lık adamım, bu tür komediler sarmaz beni’ diyor. Ed Helms’in bir türlü saygı görmeyen dişçisini ise filmden çıkarsanız pek bir fark edeceğini sanmıyorum. Bir sahnede Phil, ‘sen dişçi değilsin, doktorsun’ diyerek Stu’yu gaza getirmeye uğraşıyor ama senaryoda bu karaktere gerekli bir zaman verilmediği için havada kalıyor.
Bu sefer karakterlerimizin şuurlarını kaybedip önceki geceyi hatırlamaya uğraştıkları konu tekrarlanmıyor, ama yerini alışılagelmiş bir aksiyon-komedi konusu alıyor. John Goodman’ın canlandırdığı acımasız Marshall, Wolfpack’den Chow’u bulmalarını emrediyor, yoksa Doug’u (Justin Bartha) öldürecek. Bari bu sefer en azından Doug’a bir şans verilseydi de Stu veya Phil esir alınsaydı? Neyse, karakterlerimiz bir kere daha Hangover usülü biraraya gelip çılgın maceralar yaşıyorlar.
İlk filmde biraz aksiyon olmasına rağmen komedinin ön planda olduğu barizdi. Üçüncü film ile artık Philips’in bir aksiyon yönetmeni olmaya uğraştığı ortada. Filmin ustalıkla çekilmiş araba kovalamaca sahneleri gayet başarılı ama bir komediye oturmuyor. Esprilerin tümü ise Galafianakis ve Jeong’un omuzlarına atıldığında bu karakterler artık iyice rahatsız eden karikatürlere dönüştüğü için ağızda kötü bir tat bırakıyorlar. İlk filmde saf olmasına rağmen iyi kalpli olan Alan, artık kendini beğenmiş, dalga geçilmesi zor, ciddi akli problemlerden yakınan bir trajediye dönüşüyor.
Kanımca Hangover’a bir tek film olarak bakıp devamındaki ‘üçleme’ adı altında kurulan pazarlama stratejisini umursamamak lazım. Stu, Phil ve Alan’ı ilk Hangover’dan hatırlayalım artık, gerisi bizi bağlamasın.