Hesabım
    Evde
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Evde

    Bir Ozon mucizesi daha…

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    François Ozon mucizeleri sever. İnsanların hayatını güzelleştiren, onlara güzel rüyalar gördüren mucizelerle işi yoktur; daha çok, anlamını kaybederek sıkıcılaşmış, tehdit verici bir şekilde kurumsallaşmış hayatlara karışıp onları içerden patlatan/yıkan ‘küçük’ mucizelerle ilgilenir. Festivalin ardından sinemalara gelen Evde filminde kalemi ve bakışı kuvvetli bir delikanlı olarak karşımıza çıkıyor mucize. Daha ilk filmi Sitcom’da Ozon, bir burjuva ailesinin eve gelen bir fare sonrasında yaşadığı değişimi, acımasız ve iğneleyici bir dille ortaya koyuyordu. Ozon şüphesiz çağdaş sinemanın burjuva düşmanı yönetmenlerine çok şey borçlu. Özellikle de; Sitcom’dan Evde’ye pek çok filminde izlerini gördüğümüz, Teorema’nın müthiş yönetmeni Pier Paolo Pasolini’ye.

    Evde filminde yönetmenin fantastiğin (hatta büyülü gerçekçiliğin) kıyılarında gezdiği, hafif filmlerinden Ricky’deki çocuk gibi bir mucize yok. Bu defa çevresindeki insanların hayatını yazdıklarıyla etkileyen bir genç var. Has bir edebiyatçı olamamanın verdiği hayal kırıklığını gizleyebilen ama onunla hesaplaşmasını yapamamış; isteksizce yazıyla çiziyle işi olmayan öğrencilerle zaman geçiren bitik bir öğretmen keşfediyor onu. Genç, bir sit-com ailesini andıran orta sınıf bir aileyi, en yakın arkadaşının evindeki gündelik hayatı kağıda döküyor. Bunu yaparken ironik, dikkat çekici yorumlarını da hikayelere katmayı ihmal etmiyor.

    Yetenekli delikanlı özlemini çektiği türde bir aile sıcaklığına sahip olan bu yuvanın tadını çıkarmakta ama aynı zamanda aileye dışardan bakarak orta sınıflara özgü yaşam tarzının bayağılıklarını, saçmalıklarını görebilmektedir. Bu aileye dair yazdıkları ‘arkası yarın’ gibi devam ederken, hem öğretmeni hem de onun galerici eşi yazılanların takipçisine dönüşür. Evin mahreminin kağıda dökülmesi, o kağıdın elden ele dolaşması, hikayeci dışında herkesin hayatını etkileyecektir. Günün sonunda kazanan hikaye sanatı ve onlarca pencere karşısında yeni hikayesini arayan genç anlatıcı olacaktır.

    Ozon filmleriyle 'ne kadarı gerçek ne kadar kurgu’ diye düşündürmeyi, filmlerini birer bulmacaya dönüştürmeyi  sever. Genellikle bu yöntem hikayelerini sonlandıramayan sinemacıların elinde ekşi bir kurtuluş reçetesine dönüşmüş olsa da, Havuz (Swimming Pool) filminden beri Ozon’un bunu hikaye sanatının imkanlarını sergilemek, izleyiciyi de hikayenin içine almak ve onun kendi yolunu bulmasını sağlamak için yaptığını biliyoruz. Çok fazla hikaye sanatından bahsettik ama belirtmek lazım, Evde edebiyatın ne olduğunu veya olması gerektiğini tartışan bir film değil. François Ozon, hikaye sanatına, hikaye anlatıcılığına tam da ondan bekleyeceğimiz türde mucizevi bir anlam yüklüyor. Bir fare veya Ricky’nin kanatlı bebeği gibi. Ozon filmlerinde mucizelerin gelişi ve etkisi farklıdır ama anlamı çok değişmez.

    Fransız yönetmen, yeni yeni kamera arkasına ısınan ve yeteneklerini göstermeye çalışırken heyecanını da gizleyemeyen genç bir yönetmen gibi çekmiş filmini. Bu bitmeyen heyecanın Fransız sinemacılara özgü olduğunu söylersek abartmış olur muyuz? Yaşlandıkça heyecanı, şevki artan sinemacıların ülkesi Fransa. Ozon filmin eğlenceli kurgusu içinde, iş yerinde ezilen bir beyaz yakalının ve galeri yöneticisinin de hikayesini paylaşıyor bizimle. Hatta çaktırmadan çağdaş sanat dünyasının tartışmalı yönlerinin de altını oyuyor. Tıpkı filmdeki genç yazarın platonik duygular beslediği ‘kahramanını’ şiirle mutlu etmeye çalışması gibi, Ozon da bizi hikayeleriyle mutlu etmeye çalışıyor. Mutluluğun leşe dönmüş hayatları bozmadan, parçalamadan gelmeyeceğini de hatırlatarak. Yıkıcı mucizeler onunkiler, bir tür devrim gibi. Ozon, nefis bir tiyatro oyunundan, oyunbozan bir sinema çıkarmasını bilmiş!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top