Bizden mi intikam alıyorsun Parker?
Yazar: Fırat AtaçJason Statham'ın hayat verdiği karakteri pek umursamayıp, "Jason Statham"ı oynadığı filmler tüm hızıyla devam ediyor. Taşıyıcı (The Transporter) serisi, Crank serisi, The Mechanic, Blitz, Koruyucu (Safe) gibi sadece kendisinin üzerine kurulu bir çok işin yanı sıra, başrollerini birileriyle paylaşmak durumunda bırakıldığı filmlerde de hep aynı anti-kahramana hayat veren Statham, fena halde tekrara kaçmasına rağmen halen ilgi gören bir figür. Onu bu kadar popüler kılan 'yakışıklılık kavramına getirdiği yeni boyut mu, klas İngiliz aksanı mı yoksa sadece öncüllerinden sert dövüş teknikleri mi?' orasını hiçbir zaman çözemeyeceğiz.
Parker herhangi bir Jason Statham aksiyonundan daha sağlam temelleri olan bir proje aslında. Donald E. Westlake'in 1962 tarihli romanının baş karakteri, yazarının da isteği doğrultusunda farklı isimlerle bir çok defa beyazperdede karşımıza çıkmıştı. John Boorman'ın Point Blank'inde Lee Marvin, John Flynn'ın The Outfit'inde Robert Duvall, Brian Helgeland'ın Gününü Göreceksin (Payback) filminde Mel Gibson tarafından canlandırılan Parker çeşitlemeleri, Taylor Hackford'un projeye atanmasıyla farklı bir boyut kazanabilirdi. Geniş kitlelere ulaşan son işi Ray'den önce de birçok bilinen filme imza atan (kendisini Helen Mirren'ın sevdiceği olarak tanıyanlar da bir hayli fazla) Hackford'un bu yeni Parker hikayesine değer katabileceği herkesin ortak fikriydi. Gelelim -di'li geçmiş zaman kullanmamızın nedenlerine...
Soğukkanlı bir hırsız olan Parker'ın önderlik ettiği grubun soygunuyla giriyoruz filme. Başarılı olan iş, Parker'ın kazık yemesiyle son buluyor. Kendini toparlayan kahramanımız hemen intikam planlarını yapıyor ve soluğu Palm Beach'te alıyor. Bunun nedeni de kendine kazık atanların bir sonraki hedefinin Palm Beach'te yapılacak bir açık arttırma olması. Aslında istediği şey can almak değil, parasını geri almak ama şartlar onu bol kanlı hesaplaşmalara sürüklüyor. Bu esnada karşısına çıkan, kocasının ölümünden sonra maddi sıkıntılarla boğuşan emlakçı Leslie (Jennifer Lopez)'yi de bir nevi 'yardımcı' görevine atamaktan geri kalmıyor. Leslie zamanla Parker'a biraz vuruluyor ama nafile...
Sorun filmin hikayesinin hiç ilgi çekici olmamasıyla başlıyor aslında. Henüz 10. dakikada finali tahmin edebilmek kötü bir his. Parker'a yamuk yapanların bir avuç geri zekalı olması, olası bir başarısızlık hissiyatını da götürdüğünden elimizde bir şey kalmıyor. Vasat altı bir aksiyon filminin gidişatını zora sokabilecek olaylar ard arda sıralanıp filmin süresi tamamlanmaya çalışılıyor. Mekan değişiminden dolayı ikiye ayırabileceğimiz filmin şehirde geçen ilk kısmı tamamen çöp kıvamında. İkinci kısım ise bolca manzara sunması, mizahın bir tık aşama kaydetmesi ve -şaşıracaksınız ama- Jennifer Lopez sayesinde çekilebilir bir hüviyete bürünüyor.
Hackford'un bir televizyon filmi estetiğinde çektiği Parker'ın ne aksiyon sahneleri, ne de dramatik ilerleyişi sınıfı geçemiyor. En son ne zaman gördüğünüz konusunda hafızanızı fazlaca yoklamanızı gerektirecek flashback sahneleri tek kelime ile gülünç. Renk tonlarını değiştirip görüntüyü bulanıklaştırmak olsa olsa 'Taylor Hackford'un bulanık zihninin bir ürünü' olarak tanımlanabilir. Dövüş sahnelerinde sayısız biçimde tekrarlanan kesmelerin, standart üstü şiddetin etkisini azalttığını da söyleyebiliriz.
Parker izlendiğinde akla takılan ilk şeylerden biri de -kabul edin ya da etmeyin- şarkıcı ve oyuncu kimliğiyle büyük bir kitlesi olan Jennifer Lopez'in kullanımı konusundaki gariplikler. Daha önce de belirttiğim gibi yer aldığı sahnelerde filmin çıtasını yükselten Lopez'in sadece bir meta olarak kullanılması çok ilginç. Herhangi bir sinemacının Lopez'in ünlü poposuna defalarca zoom yapacağını tahmin etsek de, mevzu bahis Hackford olunca bunun belli bir sınırının olması gerektiğini düşünüyoruz. Aksine, neredeyse seksist diyebileceğimiz bir yaklaşımla filme entegre edilen Jennifer Lopez, kullanılamayan bir silah olarak göze çarpıyor. Lopez, elbette ki senaryoyu okuduğunda poposunun da önemli bir rolde olduğunu görmüştür ancak bazı şeylerin değerini azalttığının farkına varmalı.
Sonuç olarak Parker, gözü kapalı tavsiye edebileceğimiz türden bir film değil. Ne yönetmenlik, ne aksiyon ne de zaman geçirme özellikleri açısından çekici kılınmıyor. Bir sonraki tek kelimelik Jason Statham aksiyonunda görüşmek üzere...
firatatac@hotmail.com twitter: firatatac