Özensizce çekilmiş herhangi bir romantik komedi değil...
Yazar: Melis ZararsızHaftanın romantik komedisi, bir Fransız filmi. İsmi Woody Allen'ın filmlerini çağrıştırıyor diye düşündüyseniz, yanılmadınız. Zira, film kendisine bir methiye...
Woody Allen'ın şehirleri anlatan filmleri, hele ki en son filmi Paris'te Gece Yarısı (Midnight in Paris), filmin yönetmen ve senaristi Sophie Lellouche'yi çok etkilemiş olmalı ki Paris-Manhattan'ın başrol oyuncusunu, Paris'te yaşayan ve Woody Allen'a hayran olan bir genç kadın olarak yaratıyor. Alice Taglioni'nin (kemikli yüz ve vücut yapısı, hafif erkeksi halleriyle Hilary Swank'i, buna rağmen masum, doğal yüz ifadesi ve renkli gözleriyle Heidi Klum'u hatırlatan, değişik bir fiziği var) canlandırdığı bu genç kadın, genç kızlığından itibaren, pek de kadınsı değildir, doğal, makyajsız, abartısız bir tarzı vardır. Hayat görüşü de böyledir, kitap okumayı, film izlemeyi, hayat hakkında düşünmeyi sever, etrafındaki diğer insanlardan farklıdır, sevgilisi yoktur çünkü onun dünyasını kimsenin anlamayacağını düşünür. Odasındaki Woody Allen posteriyle devamlı olarak konuşmakta, güya ondan cevaplar duymaktadır. (Burada Woody Allen'ın kendi sesinden İngilizce cümleler duymaktayız) Allen, Alice'e sürekli olarak hayatı anlatmakta, cesaret verici cümleler kurmaktadır. Örneğin: yetenek bir şanstır ama asıl ihtiyacımız olan şey cesarettir der Allen ona...
Alice'in ailesi ise onun için endişelenmektedir. Yaşı biraz daha ilerlediğinde, kendilerine ait olan eczaneyi Alice'e devreder babası. Alice burada sadece ilaç değil aynı zamanda DVD'ler de bulundurmakta, depresyonda olduğunu gördüğü hastalara iki-üç adet Woody Allen filmi vererek, onları asıl böyle iyileştirdiğini düşünmektedir. Ablasının eşi Pierre'e hayrandır, onun gibi bir eş istemektedir, Pierre de ona bir arkadaşını ayarlar. Hayatının aşkını bulmuştur sanki Alice, Vincent, hem yakışıklı, hem kibar, hem Woody Allen ve caz konusunda uyumlu, hem de sevgi doludur. Bir insan daha ne ister ki? Acaba mutlu olması için yeterli olacak mıdır Vincent, yoksa asıl aşkı hiç ummadığı biryerde mi bulacaktır Alice...diyelim ve daha fazla ipucu vermeyelim film hakkında. Ama filmin kısa bir sahnesinde Woody Allen'a da şahsen rastlayacaksınız, bunu da söylemeden etmeyelim.
Romantik komedilerin sürüyle çekildiği, hele ki Fransız romantik komedilerin artık hep aynı tadı verdiği bugünlerde, türün şaşırtıcı derecede düzgün, derli toplu ve zeki bir örneğiyle karşı karşıyayız. Oyunculuklar çok iyi seçilmiş bir kere. Üstelik o kadar güzel konumlandırılmışlar ki, örneğin Alice'in aşkı bulduğunu sandığı yakışıklı Vincent, aslında o kadar "içi boş" bir karakter olarak bırakılmış ki, adeta tırnak içinde mükemmel erkeği temsil ediyor olduğu gözümüze sokuluyor. Bunu bile bile yapıyor yani, bu gerçekten bir başarı. Çünkü filmdeki diğer karakterler oldukça üç boyutlu. Hepsiyle özdeşleşebiliyor, onlara karşı sempati besleyebiliyor, onları tanıdığımızı hissedebiliyoruz. Fakat Vincent, bir gölge gibi filmde, sadece bir temsil, ve öyle de olmalı. Bu gibi detaylar filme derinlik katıyor ve filmi, özensizce çekilmiş herhangi bir romantik komediden ayırıyor.
Filmin varacağı nokta şaşırtıcı değil, olayların nereye gideceğini önceden kestirebiliyorsunuz. Özellikle de çoğu aşk filminde mükemmel kadınlar ve mükemmel erkeklerin mutlu sona ulaşması klişesinden uzun süredir vazgeçildiğini göz önünde bulundurursak... Fakat olayların nereye gideceğini kestirebiliyor olmak, o sona gelmek istememeyi getirmiyor izleyiciye, aksine, bile bile izlemek istiyorsunuz izleyici olarak ve açıkçası bu dozda romantizm iyi geliyor doğrusu.
Romantik komedilerin ciddiye alınması zordur ama bu film zaten kendisini bile çok fazla ciddiye almıyor, samimi bir film, bunu hissettirdiği için de keyifle izliyorsunuz, zeki esprilere gülerek, çocuksu romantizmin tadını çıkartarak... Hele ki Woody Allen filmlerini sevenlerdenseniz, eski filmlerinden bazı karelere bile rastlayacak, keyif alacaksınız. Paranızın boşa gitmeyeceği, kaliteli bir seyirlik...
twitter: @blossomel
about.me/meliszpirlanti