Hesabım
    Karadedeler Olayı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Karadedeler Olayı
    Yazar: Kaan Karsan

    Bundan yaklaşık otuz sene önce, yönetmeni Ruggero Deodato'nun filmdeki bazı sahneler nedeniyle mahkemelik olmasına sebebiyet veren sansasyonel kült 'Cannibal Holocaust' ile sinema yeni bir alt türe merhaba dedi. Gösterildiği dönemde, dehşet verici gerçekçiliği yüzünden başı belaya giren Cannibal Holocaust'ın üzerinden yıllar geçtikten sonra da, bir grup genç Maryland'deki Black Hills Ormanlarında bir cadı efsanesini araştırma amacıyla yola çıkıp bizi tüm zamanların en ürkütücü filmlerinden biri olan Blair Cadısı (The Blair Witch Project) ile tanıştırınca, "kurmaca sahicilik" türümüz dallandı budaklandı; Paranormal Activity,Canavar (Cloverfield), Rec: Ölüm Çığlığı ([Rec]) gibi popüler örneklerle bu günlere kadar geldi. Bizim sinemamız da bu furyaya karşı elbette ki kayıtsız kalmayacaktı.

    Karadedeler Olayı da son dönemde yavaş yavaş kente taşınan ve korku duygusunu, bilinmeze doğru yola çıkmış küçük bir gruptan daha kitlesel hale getiren buluntu filmlerin aksine, Blair Cadısı'nın mirasından yararlanarak yerli malı bir efsane yaratmak hevesinde. Bu kez bir ormana giden bir grup genç yerine, ürkütücü bir köye giden bir gazeteci; işin ürkütücü boyutu olarak da bir cadı yerine "karadedeler" var. İşin ucunda ise faili meçhul bir katliamın anatomisi...

    Blair Cadısı'ndan kesinlikle bağımsız olarak ele alamayacağımız Karadedeler Olayı'nın, filmin gösterimden aylar önce başlayan "Halkla İlişkiler" ayağı da bizi yine aynı adrese götürüyor. Vakt-i zamanında Blair Cadısı'nı daha gerçek kılmak için yapılan dahiyane pazarlama yöntemini aynen kullanan film ekibi, bizi filmin "gerçekten de" gerçek olduğuna ikna etmek konusunda pek kararlı. Filmin gizemini kaçırmamak adına bir basın gösteriminin dahi yapılmaması, aslında işin boyutunu özetler nitelikte. Halbuki ve maalesef ki filmin ilk sahnesinden itibaren bu koşullandırma, adım adım kırılmaya başlıyor.

    Köyde 1988 tarihinde yaşanan esrarengiz olaylar gazetecinin köye gelişiyle birlikte sözüm ona eski bir el kamerasıyla kayda alınırken filmi izlemeye gelen herkes şüphesiz ki korku algısını titreştirecek sahneleri tecrübe etmek için bir beklentiye giriyor. Fakat filmin doğal olarak sunmaya çalıştığı her detay dakikadan dakikaya yapaylaşmaya başlayınca bu beklenti yerini sıkıcı ve yorucu bir el kamerası sineması deneyimine bırakıyor. Filmin ilk saniyelerinden son anlarına değin çok korkunç şeyler izlemek üzere olduğumuz konusunda bizi ikna etmek için amansız bir çaba sergileyen yönetmenimiz aslında film süresince sadece Blair Cadısı'nın içini boşaltıp, yerine biraz doğu kültürü ekliyor- bu sırada da ‘The Fourth Kind'dan esinlenmeyi de unutmuyor. Bu aşamada "birazdan çok kötü şeyler olacak" hissiyatı, bizi diken üzerinde tutan bir beklentiden ziyade filmin tüm sorunu haline dönüşüyor ve filmin tüm ürkütme potansiyeli her saniye biraz daha ziyan oluyor.

    Bu tarz filmlerin en büyük riski de zaten doğallığın ve gerçekliğin kendi kendini yapaylaştırması. Zaten Karadedeler Olayı'nın düştüğü en büyük tuzak da bu. Filmin, her parçasını doğal hale getirmeye çalışarak sunduğu korku, adım adım daha fazla yapaylaşıyor ve filmin layığıyla hissettiremediği bir duygu haline geliyor. Oysa ki, filme gerçekten katkısı olan birkaç amatör oyuncu performansı, daha iyi bir çıkış noktasıyla filmi daha üst seviyelere taşıyabileceğinin sinyallerin veriyor. Zaten ele aldığı meseleye bakarsak orijinal hiçbir yönünden bahsedemeyeceğimiz 'Karadedeler Olayı', seyircisini finale kadar filmin içinde tutabiliyorsa, bunu bazı oyuncularına borçlu.

    Sözün özü, 'Karadedeler Olayı' bazı açılardan gizli bir 'Blair Cadısı'nın yeniden çevrimi; ancak onun yarısı kadar dahi ürkütücü değil. Bu kurmaca filmin gerçekliğine, izleyenden çok daha fazla inanan filmin yaratıcı ekibindeki kişiler ise, belki de istemeye istemeye filmin kapanış jeneriğinin sonuna ekledikleri gizli(!) bilgiyi bizden önce kendilerine itiraf etmelilerdi. Çünkü filmin gösteriminden çok zaman önce başlayan ve buram buram taklit kokan reklam çabası olmasaydı, filmi "iyi niyetli bir deneme" olarak niteleyebilirdik.

    kaankarsan@gmail.com kkarsan/twitter

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top