Seyirciyle gönül bağı kuramıyor...
Yazar: Ayşegül Kesirli32. İstanbul Film Festivali’nde “Aşk Kokusu” adıyla gösterilen Olivier Assayas’ın son çalışması “Apres Mai / Mayıs’tan Sonra”nın en problemli yanı “Direniş Günlerinde Aşk” ismiyle vizyona girmiş olması. Filmi bu şekilde gösterime hazırlayanların, “Direniş Günlerinde Aşk” ismini Gezi Parkı Direnişi’yle film arasında doğrudan bir köprü kurmak için kullandıkları aşikar. 1971 yılında açılan Assayas’ın filminde, 1968 Mayısı’nın doğurduğu siyasi ortamda öğrenci hakları için mücadele veren bir grup liseli gencin hikayesi anlatılıyor. Özellikle Haziran ayında yazılan birçok yazıda vurgulandığı üzere Gezi Parkı Direnişi ve 1968’te Paris’te yaşanan öğrenci ayaklanmaları arasında bir bağ kurmak mümkün. Fakat sadece bu bağa dayanarak Assayas’ın filmini “Direniş Günlerinde Aşk” olarak adlandırmak, izleyenlere kitabı kapağına göre değerlendirme fırsatını vermekten başka bir şey değil bana göre. Filmi tarafsız bir biçimde irdelemeyi bırakın, izlemeyi bile imkansız kılan bu ismin yarattığı çağrışımlar sinema deneyimi açısından oldukça zorlayıcı. Çünkü hikayenin henüz daha ilk dakikalarda yersiz olduğunu bile bile, istiyorsunuz ki film, size başkalarının hikayesini değil kendi ülkenizin hikayesini anlatsın. Ancak çok kısa bir zaman içinde anlıyorsunuz ki kitabın içi kapağından çok farklı. Bu nedenle, yazının geri kalanında Olivier Assayas’ın filmini, “Aşk Kokusu” adıyla anmayı tercih edeceğim. Seyircilere izleyecekleri hikayenin 1971 yılında Paris’te geçtiğini haber veren yazılı bir bildiriyle açılan “Aşk Kokusu”nun bu vurgusu bir dönem filmi olma iddiasını beraberinde getiriyor. Böylelikle izleyenlerde Assayas’ın, geleneksel anlatım yöntemlerine başvurarak dönemin ruhunu ve siyasi ortamını tüm sahiciliğiyle gözler önüne sereceği beklentisi oluşuyor. Fakat film, bildiri dağıtımı ve eylem planı çalışmaları, sokak protestoları ve polis saldırısı görüntülerini aktüel kamera hareketleri ve hızlı geçişlerle harmanlayarak sokakların durumunu bir aksiyon filmi edasıyla on dakikada özetliyor. Beklendiğinin aksine “Aşk Kokusu”nun siyasi derinliği ne yazık ki bundan öteye gitmiyor.
Aslına bakarsanız, filmin esas amacı bu hareketli giriş bölümünün ardından karakterlerin özel hayatlarına odaklanarak hikayesini devam ettirmek. Bununla beraber, öykünün merkezinde yer alan politik lise öğrencisi Gilles’in ve yakın çevresinin iç dünyasını ve gündelik hayatını dönemin sosyal, kültürel ve siyasi ortamından bağımsız olarak gözler önüne sermek pek mümkün değil. Dolayısıyla “Aşk Kokusu,” Gilles ve arkadaşlarının lise son sınıfın yaz tatilinde hayatlarına yön verirken yaptıkları tercihleri her biri ayrı birer filme konu olacak kadar çok katmanlı farklı politik söylemlerle desteklemek zorunda kalıyor. Fakat ne yazık ki çok fazla söz söylemek isterken kakofoniye dönüşen ve giderek yüzeyselleşen bu politik duruş, ne karakterlerin ne de hikayenin gelişimini yeterince besleyemiyor.
1955 doğumlu Fransız yönetmen Olivier Assayas’ın kendi gençlik yıllarından izler taşıdığı söylenen “Aşk Kokusu”nda, varlığını her daim hissettiren kamera ve kurgu tekniğinin de izleyenleri bir hayli zorladığını söylemek mümkün. Seyredenleri karakterlerin duygu ve düşünce dünyasından neredeyse bilinçli olarak uzak tutan bu tercih, oyuncuların mesafeli performanslarının da katkısıyla seyredenlerle öykü arasına bir duvar örüyor sanki. İlk kez bu filmle kamera karşısına geçen Gilles rolündeki Clément Métayer’ın kendisini kameraya bakmaktan zor alıkoyuyormuş gibi duran performansı ise izleyenlerin hikayenin içine girmelerini daha da güçleştiriyor.
Assayas’ın gençlik anılarını tam da hafızasında kaldığı şekilde parça parça bir araya getirerek, bazı sayfaları eksik bir günlük gibi kurguladığı hissini veren “Aşk Kokusu,” bir anlamda yönetmenin lise yıllarındaki arkadaş çevresiyle ayrı yollara gitmesinin öyküsü. Politik tercihlerin ve yaşam mücadelesinin bir dönemin gençliğini nasıl farklı şekilde yönlendirdiğini vurgulamayı amaçlayan film, teorik olarak manidar bir anlatıma imza atmış olsa da seyircilerle arasında arzu edilen gönül bağını kuramayan bir yapım ne yazık ki. Arzu edilen gönül bağını kuramıyor derken, filme verilen “Direniş Günlerinde Aşk” adının da bu gönül bağına fazlaca anlam yüklememize neden olduğunu ve “Aşk Kokusu”nun mesafeli anlatımına mesafe kattığını unutmamakta yarar var.