Farklı, renkli, masalsı...
Yazar: Murat ÖzerDominique Abel, Fiona Gordon ve Bruno Romy'den mürekkep ‘ekip', üçüncü kez bir uzun metrajı yazıp yönetiyor ve oynuyorlar. Önceki filmleri "Rumba"yla (2008) İstanbul Film Festivali'nin ardından ticari gösterime de uğramışlar, sinemaseverlere farklı ve keyifli dakikalar yaşatmışlardı. Üçlü, birbirlerine çok uzak değilse de farklı stilleri bir araya getirip kendilerine özgü bir dil yaratmayı başardıklarını son çalışmaları "Aşk Perisi (La Fée)"yle de gösteriyorlar. Bu film de "Rumba" gibi İstanbul Film Festivali'nden ticari gösterime sarkan yapımlardan...
‘Masal film'le absürt komediyi buluşturan, bir yandan da ‘koşma kovalamaca' (slap stick) tarzı klasik komedi anlayışını bunların içine enjekte eden, özellikle sessiz sinema efsaneleri Charlie Chaplin ve Buster Keaton'ın bugünkü temsilcileri gibi duran Abel-Gordon-Remy üçlüsü, bu harmandan ‘özgün' bir sonuç çıkarmanın da üstesinden geliyorlar. ‘Pembe gerçekçi' tonlar da taşıyan stilleri, görsel atmosferle de etkili bir şekilde destekleniyor. Renk kullanımı, ‘kitsch'le kurulan doğru ilişki ya da ‘dışavurumcu' hamlelerin de bu harmana büyük katkı yaptıkları kuşkusuz. Ortaya çıkardıkları melez yapı, en nihayetinde seyircinin yüzünü güldürüp eğlendiren bir sonuç doğuruyor, her ne kadar hüzünlü işaretlere sahip olsa da... ‘Gerçeküstücülük' de önemli bir rol üstleniyor onların sinemasında, gerçeklere sıkı sıkıya tutunmaktansa onların üzerinde bir yapı kurmaya gayret ediyor, büyük oranda da başarıyorlar bunu.
Üçlünün son çalışmaları "Aşk Perisi"ne dönersek, bu filmin de kendi standartlarından sapmayan, genel yapıya hizmet eden bir yapım olduğu söylenebilir. Küçük bir otelin gece resepsiyonisti Dom'la (Dominique Abel), otele gelip kendini ‘peri' olarak tanıtan ve ondan ‘üç dilek' tutmasını isteyen Fiona'nın (Fiona Gordon) gerçeklere yapışmayan renkli aşkını izliyoruz filmde. Dedik ya, gerçeklere yapışmıyor bu aşk diye; sinemacılar, bu amacın altını doldurabilmek için epeyce uçuyorlar. İşin içine ‘peri' kavramını sokmuş olmaları, onların elini oldukça rahatlatıyor tabii. İstedikleri gibi ‘kopuk uçurtma' modeline meyletmeleri kolaylaşıyor. Masallar dünyasının efsane aşklarından birini daha hayata geçirmeye sıvanıyorlar, ‘kavuşamayan âşıklar'ın arasına bir yenisini katma planlarını uygulamaya koyuyorlar.
Gözden kaçırılmayacak biçimde, Frank Capra başyapıtı "Şahane Hayat"la (It's a Wonderful Life (It's a Wonderful Life) akrabalığı olan "Aşk Perisi", üstadın ‘pembe gerçekçi' formüllerini kendi sinemalarına adapte ediyorlar. Sonuçta bir başyapıta ulaşamasalar da, başkalarına benzemeyen sinemalarının ilginç bir halkasıyla daha tanıştırıyorlar bizleri. Dom'la Fiona'nın ‘masalsı' aşkının mutlu sona ulaşması için herkes elinden geleni yapıyor hikâyede. Birbirinden eksantrik karakterler, ikiliye hizmette kusur etmemeye özen gösteriyorlar. ‘Gerçek' kavramıyla içli dışlı olmama durumu onlara da sirayet ediyor tabii, sınırlarından arındırılmış bir düzlükte hareket ediyor bütün karakterler. Her düzlüğün belli bir sınırı vardır, ama onlar bu sınıra ulaştıklarında da kimi numaralara başvurarak onu daha ileri taşımayı başarıyorlar.
"Aşk Perisi", kendi dilini yaratabilen sinemacıların sayısı iyice azalmışken, bunu layıkıyla becerebilen üçlünün yola devam edeceklerini de müjdeliyor bir yandan. Yazmak, yönetmek ve oynamak zor belki, ama onların bu üç disipline de epeyce hakim olduklarını söyleyebiliriz. Şunu da belirtmek gerek: Seyirciye keyif verirken kendilerinin de keyif aldıkları hissediliyor. Dominique Abel, Fiona Gordon ve Bruno Romy, böylesine renkli bir bütüne ulaşıyor olmanın tatminiyle yapıyorlar belli ki işlerini. İşleri kolay değil, kendilerini tekrarlama riski büyük, ama bunun da üstesinden gelecek bir istekle işlerine sarıldıkları da tartışılmaz...