Ani bir vizyon takvimi değişikliği ile eylül ayından ağustosun son vizyon haftasına alınan Uzaylıların Şafağı (Attack The Block), bilim-kurgu soslu bir aksiyon komedisi aslında. Kısa özetine bakıp bir kıyamet senaryosu ile karşı karşıya olduğumuzu sansak da, film artık bıkkınlık tadı veren bu türü alıp, tam da kıvamında, bir güzel yoğuruyor. Bir uzaylı istilasıyla karşı karşıyayız; ama bu yaratıkların belli ki dünyayı ele geçirip, insanlığı yok etmek ve kaynaklarımızı sömürmek gibi hedefleri yok. Öyleyse dertleri ne, diye soruyor insan...
Konuya kısa bir girizgah yaparsak, Londra'nın güneyinde, ağırlıklı olarak alt orta sınıfın ve siyahların yaşadığı varoş bir mahalleye, bir gece gökyüzünden, ne olduğu anlaşılmayan bir yaratık düşer. Yaşları 12-15 arasında değişen, maceraperest genç ergenlerden oluşan bir çete, yukarıdan gelen misafire karşı pek hoşgörülü davranmaz. Tüylü-garip uzaylı, korkmuş-şaşkın insanoğlu arasında izlemeye alışkın olduğumuz, av-avcı ilişkisi, en azından ilk misafirde tam tersine döner.
Film bu ters-yüz ile daha ilk 10 dakikasında seyirciyi yakalamayı ve hikayeye çekmeyi başarıyor. Senaryonun sürprizlerini bozmamak adına hikayenin daha detayına inmek istemesem de, başlangıçtaki bu ilk zaferin, uzaylı istilasının büyük bölümünü bir intikam meselesi çevresinde seyretmenizi sağladığını söylemek isterim. Fakat itiraf edeyim, İngiliz yazar ve yönetmen Joe Cornish, zeki bir hamleyle, özellikle benim gibi türe mesafeli bir seyirciye sol kroşeyi vurmayı da başarıyor.
Filmin bu ana çerçeve öyküsünün yanı sıra, bir de orijinal adında yer alan "blok" meselesi var. Uzaylı istilasının gerçekleştiği mahalle, yukarıda da değindiğim gibi şehrin varoşlarında, çok katlı, çok daireli, masif bina bloklarından ibaret bir bölge. Uyuşturucu ticareti yapan zenciler, esrarkeş beyazlar ve henüz dikiş tutturamamış orta sınıf beyazların yaşadığı bu apartman blokları, aslında her çetenin kendi çöplüğü gibi. ‘Gücü elinde bulunduran, bloğa da sahip olur' çekirdek mantığı, neredeyse evrensel diyebileceğimiz bir tema. Filmin senaryosu bu noktaya da parmak basarken, iktidarın tepesindekine, çok güvendiği gücünün bir gecede yerle bir olabileceğini hatırlatıyor. Mağrur olma padişahım, senden güçlü uzaylı var!
Filmin oyunculuklarına gelirsek, çeteyi oluşturan gençler pek de tanıdık simalar değil. 15 yaşındaki Moses'i (ki Kızıl Denizi yararak halkını kurtaran Hz. Musa'ya yapılan göndermeyi görmemek için uzaylı olmak gerek!) canlandıran John Boyega'nın performansı, ilk oyunculuk deneyimi olması ve karakterin bütünlüğünü koruması açısından başarılı. Moses kendisini, polis haklayabilecek kadar güçlenen bir çete lideri sanarken, yeşil ağızlı uzaylılar karşısında tir tir titreyen sıradan bir çocuğa dönüşmesini de biliyor. Gasp edilen komşu Sam karakterini canlandıran Jodie Whittaker'ın oyunculuğu biraz vasat kalsa da, kafası her daim güzel Brewis'i oynayan Luke Treadaway ve daha önce Shaun of the Dead, Sıkı Aynasızlar (Hot Fuzz) gibi filmlerde komedi yüzüyle seyrettiğimiz Nick Frost'un yan rolleri, filmin renkli oyunculukları arasında sayılabilir.
Vizyonu uzun bir tatil öncesine çekilerek aksiyon filmlerinin işgal ettiği bir haftada kendisine şans arayan yapım, komedi-gençlik filmleri kategorisinin çok ötesinde bir film olarak, insanlığı yok etmek ve dünyayı ele geçirmek için gezegenimizi işgal eden uzaylıları konu alan onlarca tür filmi ile dalgasını geçerek, sağlam mizah duygusuyla hedef kitlesini geniş bir yelpazede tutuyor. Keyifli bir bayram tatilinin tercihleri arasında yer alabilir...