Hesabım
    Daha İyi Bir Hayat
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Daha İyi Bir Hayat

    Eleştirel yanı kuvvetli bir hikaye...

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Fransız yönetmen Cédric Kahn'ın son filmi "Daha İyi Bir Hayat (Une vie meilleure)"ta her şey kapı kapı dolaşıp iş arayan Fransız aşçı Yann'ın Nadia ile tanışmasıyla başlıyor. Dokuz yaşında bir oğlu olan Lübnan asıllı Nadia'ya ilk görüşte aşık olan ve uzun soluklu bir ilişkiye adım atan Yann, bir gün Paris yakınlarında yeşillik bir alanda hep birlikte vakit geçirirlerken şans eseri terk edilmiş bir ev buluyor. Yepyeni bir restoran kurmak için son derece elverişli olan bu mekanın satılık olduğunu öğrenmeleriyle hem Yann'ın hem de Nadia'nın zihninde daha iyi bir hayatın resmi çiziliveriyor.

    Bu noktaya kadar Catherine Zeta-Jones ve Aaron Eckhart'ın başrollerini paylaştıkları "Aşkın Tarifi (Les mille et une recettes du cuisinier amoureux)" (2007) filmini hatırlatan "Daha İyi Bir Hayat," Yann ve Nadia'nın hayallerindeki restoran mekânını satın alabilmek için banka banka dolaşmaya başlamalarıyla karanlık bir çehreye bürünüyor. Evin satış fiyatına denk düşecek miktarda kredi almanın yanı sıra kredinin peşinatını yatırabilmek için de başka bir krediye başvuran ikili kısa sürede kendilerini derin bir borç batağının içinde buluyorlar.

    Gidişatın başkarakterlerini içine sürüklediği bu sosyo-ekonomik ortam, filmin "Aşkın Tarifi"nin savunduğu değerlerle taban tabana zıt düşen bir söylem tutturmasına yardımcı oluyor. Çünkü "Aşkın Tarifi"nin Kate ve Nick'inin hikayesine yön veren 'Amerikan rüyası'nın ümit dolu fırsatları "Daha İyi Bir Hayat"ın dünyasındaki kimsenin önüne serilmiyor. Daha iyi bir hayat kurmanın ancak daha zengin olmakla mümkün olduğunu savunan Cédric Kahn'ın filmi bu yolla sınıf kavramının ne kadar derin ve çoğunlukla aşılamaz bir engel olduğunu vurguluyor. Kapitalist toplumlarda mutluluğun her daim bürokrasi, para ve devlet politikalarıyla gölgelendiğinin de altını çizen "Daha İyi Bir Hayat," ortaya eleştirel yanı oldukça kuvvetli bir hikaye çıkarıyor.

    Filmin karartmalarla öyküden öyküye atlayan ve yer yer devamlılık hissinin kaybolmasına neden olan gidişatının izleyenleri tekinsiz bir ruh haline sürüklediğini ve aynı anda birden fazla film seyrediyormuş gibi bir his yarattığını da söylememiz mümkün. Seyredenlerin tek bir öyküyle özdeşleşmelerine engel olan bu durumun, Kahn'ın imza niteliğindeki ağır anlatımıyla birleştiğinde filmin ritmini ve sürükleyicliğini de yavaşlattığını iddia edebiliriz. Ancak bu iddiaları ortaya koyarken 'ritim' ve 'sürükleyicilik' gibi tanımlamaların daha çok ticari sinema örnekleriyle kavramlaştığını ve sanat sinemasının temelde bu tür kavramlara ve neden-sonuç ilişkisiyle motive edilmiş sahnelere ihtiyaç duymadığını belirtmemizde yarar var. Bu nedenle, zaman zaman ticari sinema ve sanat sineması arasında bir köprü kurduğunu hissettiren "Daha İyi Bir Hayat"ın ticari sinema örneklerine kıyasla yavaş ve seyredilmesi zor bir film olarak sınıflandırılabilirken bir sanat filmi olarak tam da sahip olması gerektiği gibi bir anlatım tutturduğunu söyleyebiliriz.

    Cédric Kahn'ın filminin anlatım düzeyinde yarattığı bu ikiliğin öyküsel bağlamda eleştirdiği meselerle paralellik yaratmasının hikâyeye apayrı bir anlam bütünlüğü kattığı da bir gerçek. "Daha İyi Bir Hayat" bir yandan, özellikle başlangıç bölümünün hayalperest enerjisiyle, ticari sinemaya göz kırpan bir yandan da ticari sinema dilini kırmaya çalışan bir karaktere sahip ve bu özellik filmin kapitalist dünya düzenini eleştiren yanıyla oldukça başarılı bir birliktelik oluşturmakta. Dolayısıyla her aşaması birbiriyle iletişim kurabilen çok katmanlı bir yapıya kavuşan "Daha İyi Bir Hayat"ı izlenmeye değer bir film olduğunu söylemek de mümkün. Uzun lafın kısası, Yann rolündeki Guillaume Canet ile Nadia'nın oğlu Süleyman'ı canlandıran genç aktör Slimane Khettabi'nin göz dolduran performansları ile daha da zenginleşen yeni Cédric Kahn filmini kaçırmamakta fayda var.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top