Hesabım
    Dabbe
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Dabbe

    Kıyamet Tellalcısı <b>Dabbe</b>

    Yazar: Ali Ercivan

    İlk filmini korku türünde gerçekleştiren Hasan Karacadağ ile ilgili bildiğimiz, her yerde karşımıza çıkan en temel bilgi, kendisinin uzun bir dönem Japonya'da bulunduğu ve orada hem türün çeşitli örneklerinde çalıştığı, hem de kendine ait bazı filmler gerçekleştirdiği. Bunun izlerini Dabbe'de görmek mümkün; komiser karakterinin evinde giydiği kimonosunda bile.

    Bu ilk paragraf, yazıma devam etmek için bana iki yol açmak üzere düşünüldü. Kimonunun da aralarında bulunduğu gülünç unsurlara girmeden önce, Karacadağ'ın üzerindeki Japon korku ve fantastik sineması etkisinin barizliğine değinmeli. Küçük kızlar yerine yetişkin kadınlar bile olsalar saçları yine de yüzlerine düşen karakterler; gölgelerin içinden çıkan ruhlar (bu durumda cinler); ve şahsen bana doğrudan anime şaheseri Serial Experiments: Lain'i anımsatan detaylar.

    Dolaylı yollardan benzerlik kurulabilecek birçok film yerine, Japonya'da 1990'ların sonunda televizyon için yapılmış bir anime dizisi olan Lain'in adını zikretmiş olmamın sebebi sadece ölen arkadaşlarından e-mail alan gençler gibi olay örgüsündeki doğrudan benzerlikler değil, kimi kadrajlarda bile bu dizinin birebir etkisinin olduğu fikrine kapılmış olmam. Zaten, bilen bilir, Lain de internet üzerine bir öykü anlatır. Ama Karacadağ gibi felaket tellallığı yapmak yerine, sanal gerçeklik üzerinden bir paralel dünya kurgusu yaratır.

    Karacadağ ise, 2000 yılı yaklaşırken kıyamet senaryoları çığıran farklı dinlere mensup aşırı dinci fanatiklerin tutumuyla yaklaşıyor internet olgusuna. Cinlerin beşerî dünyada dolaşıp insanlara da görünür olduğu, Kuran ile ilişkilendirilmiş bir kıyamet senaryosuna varıyor; bunun yayılma noktası olarak interneti ortaya koyuyor; ama internete yüklediği kötücül gücü gerekçelendiremiyor. Dolayısıyla, dinsel metin ve inanışları araç olarak kullanarak bir korku filmi malzemesi yaratmış olmanın ötesinde, gerek Japonya gerek Amerika'daki benzerlerinde rastlanılan türde ahlaki bir duruş geliştiremiyor.

    Mitolojiyle elle tutulur bir karşılığını bulamadığımız bir bağ kurmaya çalışır gözüken, bir yandan da Hollywood korku filmlerinin şablonunu (sayfiye yerinde bir bir öldürülen genç arkadaş topluluğu) izleyen filmin söyleyecek pek bir sözü olmadığına göre, o zaman sinemasına değinelim.

    Şimdi, hakkını vermek lazım, Dabbe gerçekten asap bozucu ve ürkütücü anları olan bir film. Zamanla ilgili bazı ilginç numaralar da yapıyor. Ama çoğu korku filminin sırtını yasladığı bir numaraya fazlaca bel bağlıyor: ses efektlerine. Zaman zaman başarılı sayılabilecek dijital görsel efektler ve özellikle üzerine gidilen tedirgin edici durumlar sayesinde pekala belli bir etki yakalanmasına rağmen, aşırı bir şekilde kullanılan ses efektleriyle seyirciyi irkiltme yöntemi her şeyi bozuyor. Korku sineması sadece ses efektleriyle izleyiciyi yerinden sıçratmak ya da kulaklarını tırmalamak değildir. Ama Dabbe, bu tuzağa göz göre göre düşüyor. Sürekli kendini tekrarladığı ve süresi yaklaşık iki saati bulduğu için de bir noktadan sonra katlanılması zor bir tecrübeye dönüşüyor.

    Yazımın son kısmına bıraktığım diğer mesele ise, daha temel sinemasal gerekliliklere dair. Hasan Karacadağ, diyalogsuz ve efektlere dayalı sahnelerde kısmi bir başarı yakalamış olsa da, işin içine karakterler, diyaloglar ve mizansen girince basbayağı çuvallıyor. Tüm bu açılardan değerlendirildiğinde ucuz reality show canlandırmalarından fazlasını beceremeyen Dabbe, işte bu kısımlarda çöküyor. Gerçekçi diyaloglar yazamayan, oyuncu yönetimini becerememiş, kadraj düzenlemesi ve mekan kullanımı konusunda yetersiz, mizansenleri ve karakterleri yapaylıktan kurtaramamış bir senarist-yönetmen, birkaç başarılı efekt sahnesi yüzünden başarılı sayılabilir mi? İki polis arasında sakız esprisiyle boşuna oluşturulmaya çalışılan insancıllık bile, gerçek (dünyevi desek tuhaf mı kaçar?) mizansenler oluşturmak noktasındaki aczi gözler önüne seriyor.

    Söylemek istediğim şeyi daha açık ve net ifade edeyim: Filmi birlikte izlediğim seyirci grubu gibi ben de diyaloglara ve öyküye çoğu yerde gülmekten kendimi alamadım. "388@0" esprisini daha en baştan anlayan seyircinin aptal olduğunun varsayılıp, bunun altı yaşında bir çocuğa anlatır gibi bir mizansenle filmin son yarım saatinde çözülüşüneyse gülsem mi kızsam mı bilemedim. Uzun lafın kısası, Dabbe, en iyi ihtimalle, arkadaş grubuyla birlikte gülüp eğlenerek izlenebilecek filmlerden. Bir öğrenci filmi düzeyinde ama hani "o kadar kötü ki, iyi" derler ya (yoktur aslında öyle bir şey tabii), işte öyle camp bir tarafı var neredeyse. Bela okutanlardan değil de, şu gülüp geçebileceğimiz kötü filmlerden. Sırf bu sebeple kült statüsüne oturtulması olası.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top