Rina
Yazar: Murat Tolga ŞenBenzerine 70’ler Yeşilçam’ında rastlanabilecek bir bollukla bu hafta tam 6 yerli film gösterime girdi. Aslında o kadar da iştah arttırıcı bir gişe yok ortada ama 'ya tutarsa' hevesiyle çiçeği burnunda yönetmenlere emanet edilmiş, bütçesiz ve özensiz çekilmiş pek çok film birbiri ardına karşımıza çıkıyor. Rina’da bunlardan biri... Sıcak bir Ege öyküsünü anlatma gayretinde olan film tüm gayretine karşın bir dizi ciddi hata ya da yetersizlik sonucu basit bir izlenceden öte geçemiyor.
İzlediğim her film, bana yüzlerce başka filmden mektuplar taşır. Rina’da 70’lerin kültlerinden 'Lemon Popsicle' filmleri ile Kadir İnanır ve Müjdat Gezen’li Yeşilçam klasiği 'Uyanık Kardeşler'den bilinçsiz de olsa epey bir etkilenmişe benziyor. Fakat 70’lerin duygusunu olduğu gibi 2010’a taşımanın da beyhude bir çaba olduğu ortada...
Yönetmen ve senarist Şenol Dönmez’in bu öyküyü anlatmaktaki gayretini takdir ediyorum fakat yanlış oyuncu seçiminden mütevellit, bozuk kimya ve oyuncuların ağzından çıkan abartılı replikler yüzünden film komik olması gereken yerlerde sıkıcı, duygulanmamız gereken yerlerde de komik oluyor. Paşhan Yılmazel ve Merve Sevi’nin popülaritesine yaslanan filmin asıl aktörü ise rahat ve samimi oyunuyla Çağlar Çorumlu... Büyük usta Cezmi Baskın da her zamanki gibi içinde olduğu tüm sahnelerin yıldızı... Fikrimce kendisi farkedilememiş bir Şener Şen’dir. Sadece onun üzerine kurulmuş bir filmi görmek isteğiyle yanıp tutuşuyorum.
Olmasalar ne değişirdi diye sorduğum bir sürü yan karaktere sahip öykünün ciddi bir odaklanma sorunu var. Rina hangi karakterine dönse diğerini tamamen unutan dalgın bir işleyişe sahip. Filmin başlarında, hele filmin ortasında pat diye ortaya çıkan 'sarhoş' tiplemesinin niye o kadar beklediğini anlamak mümkün bile değil...
Filmin aynı coğrafyada huzur içinde yaşayan farklı dinlere mensup insanları göstermek gibi olumlu söylemleri var ama bunlar da iki gencin papaza nikah kıydırdığı sahnede biraz tehlikeli ve protesto edilebilecek bir kıvama ulaşıyor.
Gereğinden fazla uzatılmış anlar yüzünden film oldukça fazla ölü an barındırıyor. Bu haliyle de bir sinema filminden çok TV için çekilmiş ve reklamlar yüzünden süresi şişirilmiş gibi duran bir TV dizisi bölümü gibi... Çekimleri Gökçeada’da yapılan filmin adanın imkanlarından daha fazla faydalanabilmesini dilerdim. Gerçi bu haliyle de önemli bir turizm katkısı yapacak gibi duruyor ama açıkhava sahnelerinde daha sıcak bir görüntü yakalamak üzere arsızca arttırılan renkler yüzünden Ege’li insanları değil de portakal rengi şirinleri izler gibiyiz.
Duygusal açıdan güçlü ama pratikte oldukça fantastik duran, 'giden feribotu halatından yakalayıp çekerek durdurmak' sekansı ise Şenol Dönmez’in iyice coşup kendini durduramadığı bir anda yazılıp, çekilmiş olmalı. Beğendim diyebileceğim tek unsur Kutsi’nin yaptığı müzikler oldu. Filmi katlarca aşan güçlü ve özenli bir iş olmuş.
Bu haliyle Rina, başroldeki bir kaç oyuncusu yüzünden sadece genç seyircinin ilgisini çekebilecek, önemsiz ve sinemada seyredilmese de olur türden bir çalışma... Bir TV filminden daha fazlası değil.