Son zamanlarda özellikle genç sinemacıların bayıldığı Found Footage'a (buluntu film) bir tür değil de bir numara olarak bakıyorum. Ve bu numara eskiyeli çok oluyor. Yazarlarımızdan Murat Tolga Şen'in yazdığı dosyada da belirttiği gibi daha erken örnekler de var, ama buluntu film yaklaşımını ilk popülarize eden film Blair Cadısı (The Blair Witch Project) idi.
O andan sonra eline kamerayı alan her genç, "gerçekte olmuş bitmiş bir filmdeki karakterlerin kamerayla çektiği görüntüleri izliyoruz" numarasını zayıf senaryo ve oyunculukları kapatıp kolaydan para kazanabilmek için kullandı.
Paranormal Activity serisinin başarısı üzerine son dönemlerde Found Footage ikinci bir rönesans yaşıyor. Genelde korku sineması için kullanılan numara, Canavar (Cloverfield) gibi aksiyon filmlerinde de kanımca korku sinemasından daha başarılı bir biçimde değerlendirildi.
Doğaüstü (Chronicle) ise Canavar gibi doğaüstü bir aksiyon konseptini buluntu film konseptine uyarlıyor. Üç liseli genç, sorunlu ve dayakçı ailesi yüzünden çektiği sosyal problemleri kapatmak amacıyla her gördüğünü kamerasına kaydeden Andrew (Dane DeHaan), kuzeni Matt (Alex Russell) ve popüler fubolcu Steve (Michael B. Jordan), esrarengiz bir delikte gizlenen kriptonit benzeri bir kristal tarafından telekinesis ve uçuş gibi süper güçler edinirler.
İlk başta kızların eteklerini uçurmak gibi masum liseli numaralarıyla eğlenen üçlü, Andrew'in kontrol altında tutamadığı öfkesinin yarattığı şiddet yüzünden güçlerinin karanlık tarafı ile başbaşa kalırlar.
Yüksek bütçeli buluntu filmlerde hikayenin inandırıcılığını kaybettiren öğeler bu yapımda da mevcut. Görüntülerin elle tutulan amatör kameradan geldiğine inanmamız bekleniyor, fakat çoğu çekimin ışıklandırması ve kadrajı bayağı profesyonel, ayrıca Andrew'ın kamerasının sinemada gösterilecek çözünürlükte video kaydetmesine inanmak zor.
Sıra sese gelmişken, filmin 7.1 surround ses miksajının olasılıklarını bir kenara bırakalım, belki bu görüntüleri "bulanlar" ilginçlik olsun diye 2 kanal sesi yeniden mikslemişler. Fakat hikayenin içinde bulunan amatör kameranın gökyüzü dahil çoğu mekanda her repliği mükemmel bir incelikle kaydedebilmesi...
Bu tür uyuşmazlıklar yüzünden modern buluntu film yapımlara halen alışabilmiş değilim. Kanımca halen amacına en iyi ulaşan buluntu film Blair Cadısı'dır, çünkü bütün film profesyoneller tarafından değil de filmin oyuncuları, yani gerçek amatörler tarafından çekilmiş, bu sayede yapımın "amatör görüntü" numarası bir o kadar inandırıcı olmuştu.
Fakat itiraf edelim ki her ne kadar bu şikayetler yüzünden bir çok kez kişisel olarak hikayeden çıksam da çoğu seyircinin bu teknik meseleleri pek de dikkate alacağını sanmıyorum. İşte bu bakımdan aslında Doğaüstü, zayıf senaryosuna rağmen gayet yaratıcı ve eğlenceli bir bilim-kurgu yaratıyor.
Cazcı Kardeşler (The Blues Brothers)'in yönetmeni John Landis'in oğlu Max Landis'in senaryosu, tipik bir süperkahraman orijin hikayesini uzun metraja esnetip Stephen King'in Günah Tohumu (Carrie) filmi ile karıştırıyor. Carrie ve benzeri "sorunlu genç telekinetik güçler kazanır" hikayelerine aşina seyirciye filmin süresi ilerledikçe Andrew ve etrafındakileri bekleyen trajedi şaşırtıcı gelmeyecektir.
Filmin başarılı özel efektlerinin yanında en büyük kozu ikisi de 26 yaşında yönetmen Josh Trank ve yazar Landis'in tekil sahneler üzerindeki yaratıcılığı. Andrew'in telekinetik güçleri sayesinde etrafında uçurmayı başardığı kamerası ile inşa halinde olan bir gökdelenin tepesinde oturan Andrew ve Steve'i gösterdiği hayret uyandıran sahne mesela. Veya Steve'in güçlerini kullanarak bir arabayı hareket ettirdiği sekans. Türü bilen seyircinin bekleyeceği final çatışma sırasında bir sürü değişik video kaynağının kullanıldığı montaj gayet etkileyici.
Doğaüstü, buluntu film türünden artık gına gelmiş benim gibi seyirci için en azından yaratıcılık bakımından olabilecek en başarılı filmlerden biri. Eminim ki bir sürü başka seyirciyi daha çok etkileyecektir.
Oktayegekozak.wordpress.com
oktayegekozak@hotmail.com