Müslümanlardan Yahudilere uzanan el...
Yazar: Murat Özerİlk filmi Büyük Yolculuk (Le grand voyage) ile dikkatleri üzerine çekmesinin üzerinden tam sekiz yıl geçtikten sonra hayata geçirdiği yeni projesi Özgür Adamlar (Les Hommes libres) ile de iyi bir iş çıkardığını düşündüğümüz Fas asıllı yönetmen Ismael Ferroukhi Fransız şemsiyesi altında yeşeren ‘Müslüman sinema'nın önemli temsilcilerinden biri olacağını (ya da olduğunu) gösteriyor bir kez daha. Bu tür sinema anlayışının, İslam propagandası yapmaktan ziyade (Fransız desteği altında başka türlüsü düşünülemez zaten), Müslüman yaklaşımını evrensel bir bakışla bütünleştirdiğini söyleyebiliriz.
Özgür Adamlar, merkez karakteri dışındaki yapıyı gerçeklerin ışığında inşa etmiş bir film. 2. Dünya Savaşı öncesinde Fransa'ya göç etmiş, savaş sırasındaysa Paris'te sıkışıp kalmış Mısırlı Müslümanların hikâyesini getiriyor bizlere. Hikâyenin en önemli vurgusu ise, Alman işgali altındaki Paris'te yaşayan Kuzey Afrikalı Yahudilere ‘Müslüman kimliği' veren bir caminin varlığı. Bir yandan Fransız yeraltı direnişine gizlice katkı yapan bu cami, öte yandan da Yahudiler üzerindeki baskıyı azaltan bir işlev üstleniyor anlayacağınız.
Hikâyenin orijinalliği, Özgür Adamlar'ı çekici kılan en önemli unsur gibi duruyor. 20. yüzyıl tarihinin en sıkıntılı döneminden ‘umut aşılayan' bir gerçeklik çıkaran ve bunu sinemaseverlerle paylaşan film, şimdilerde birbirlerine nefret tohumları saçan Yahudi ve Müslüman toplumlara da bazı hatırlatmalar yapıyor bu yolla. İnsanî duruştan ziyade dinsel kimliklerin öne çıktığı dönemlerin günahlarını örtüştürüyor bir bakıma. Zamanında Almanların Yahudiler üzerinde kurduğu baskının bir benzerinin bugünlerde de Gazze'de yaşandığı malûm. Bu bilgiden yola çıkarak yapıyor hatırlatmasını film. Her iki dönem de, farklı motivasyonlarla olsa da ‘dinsel kimlik' nefretinin körüklendiğini işaret ediyor, buradan da kaçınılmaz biçimde kıyımın çıktığını gösteriyor.
Yönetmen Ismaël Ferroukhi, Özgür Adamlar'da ‘özgürlük' kavramını da bu resim içinde tarif etmeyi başarıyor. Boyunduruk altında ‘özgür gibi' yaşamaktansa, risk alarak kayıtsız şartsız özgürlüğe ulaşmanın peşinde koşmak gerektiğini söylüyor. Bu hikâyedeki riskse, direnişi ‘beklenmedik' bir boyutta hayata geçiren Müslümanlar tarafından alınıyor. Hikâyenin gerçek karakterlerinden Yahudi şarkıcı Salim Halali özelinde şekilleniyor bu durum daha çok. Belki birçok Yahudiyi koruması altına alıyor cami, ama müzisyenin hikâyesiyle haşır neşir oluyor, onun üzerindeki şemsiyenin kalkmaması için harcanan çabaya yöneltiyoruz ilgimizi. Bu karakterin eşcinsellik vurgusuysa çok da gerekli gibi durmuyor hikâyede. Merkez karakter Younes ile olan dostluklarının böylesi bir yola evrilmesine ‘anlam' katamıyor film. Aşk, bu noktada kendisini hissettirebilecek (hissettiren) bir olgu kimliği taşımıyor.
Oyunculuk performanslarıyla da yetkin bir platforma oturuyor Özgür Adamlar filmi. Jacques Audiard başyapıtı Yeraltı Peygamberi (Un prophète)'ndeki üstün çabasıyla dikkat çeken Tahar Rahim, aynı yoğunlukta değilse de burada da karakterinin inceliklerini yansıtmayı başarıyor. Tanrılar ve İnsanlar (Des hommes et des dieux)'da işin ters kanadında durup misyoner bir rahibi canlandıran Michael Lonsdale ise, Müslüman kimliğine de kolayca uyum sağlayabilen bir beceriye sahip olduğunu belgeliyor Özgür Adamlar'da. Salim Halali'de Mahmoud Shalaby ve onun gibi Müslüman kimliği edinmiş bir Yahudi direnişçiyi canlandıran Lubna Azabal da resmi tamamlayan performanslara ulaşıyorlar. Azabal, İçimdeki Yangın (Incendies)'daki mertebeye ulaşamasa da filme etki yapmanın üstesinden geliyor.
Özgür Adamlar, Nazilerin Yahudi soykırımına Müslüman penceresinden bakan yapısıyla bu malzemenin tükenmeyeceğini de işaret ediyor bir bakıma. Çarpıcı tarihsel gerçekliğini bugünle örtüştürebilmesi de filmin değerini bir tık yukarı taşıyor. Dikkatle izlenip üzerine düşünülesi bir film kısacası...