Şimdi dönüp arkanıza baktığınızda, tüm bir yaşamınızı değiştiren kararsızlığınızı gözden geçirebileceğiniz ‘o gün'e geri dönmek ister miydiniz? Yoksa her şey önceden ‘yazılmıştır' da, biz ‘o gün'lerde ‘oynayıp', hiçbir şeyi değiştiremeden sıramızı mı savacağız? Yaşınız kaç olursa olsun aslında nasıl öleceğiniz, kiminle evleneceğiniz, çocuğunuzun olup olmayacağı zaten belirlenmiştir de, öğrenmeniz için ‘o gün'lere ziyaretiniz mi beklenmektedir?
Uzay-zaman sürekliliğinde, yaşamamızın ve ölümün anlamlarını çözmeye çalışırken her şey nasıl gerçekleşecekse öyle... Aslında gidişatı değiştirme kudretimiz yok ve tam da bu nedenle, yaşamak güzel! Bize kalan en olağanüstü armağan ise aşk: 15 Temmuz 1988 günü, Edinburgh'da üniversiteden mezun oldukları gün, ‘kontrollü' Emma ve ‘uçarı' Dexter, kızın dağınık-küçük odasına seks yapmak için girip ‘doğru kimya'yı tutturamadılar... Ancak, tek kişilik yatakta, uzun bir dostluğun, aslında, birinin ölümüne kadar sürecek ve giderek derinleşecek bir aşkın başlangıcını filizlendirdiler...
Bir Gün (One Day), onların yirmi yıllık zaman içinde uğradıkları her 15 Temmuz gününe seyirciyi de konuk eden bir öykü. David Nicholls, kendi romanından uyarladığı senaryoda bu ‘püf noktası'nı detaylandırarak, romantik dram janrına taze bir soluk vermiş. Bir kere, seyircinin kendi tarihine bakmasını sağlayıp, artık kaç yıl yaşamışsa her yılın o gününü anımsama gücünü harekete geçiriyor... İkincisi de, her yıl tek bir günü ele alarak, iki on yılda fiziksel ve ruhsal olarak sürekli değişip olgunlaşan iki insanın hayatını anlatma yönünde iddialı bir yapıt sunuyor, önemli ölçüde de altından kalkıyor.
Empati anlamında ise, özellikle belli bir olgunluğa, otuzlu, kırklı yaşlarına varabilmiş seyirci için, en az bir anı yakalayıp mutlaka kendi hikâyesiyle örtüştürebileceği bir yapı söz konusu: Bazı ‘bir gün'lerde buluşabilen, bazı ‘bir gün'leri ayrı geçiren idealist Emma ile zengin şımarıklığındaki Dexter'ın yaşamlarına başkaları karışacak. Başarı, çöküş, evlilik, ihanet ve benzeri ‘sıradanlıklarla sınanmalarının' yanı sıra, dünyanın gündeminde ciddi yer işgal eden bazı kavramlarla tanışacaklardır: Global düzen, yükselen kanser, yeni nesil uyuşturucular, özgürce seks modası, aşağılık televizyon programları...
Peki, geriye kalan: İşte o öpücük! Afişte ve kitabın kapağında yer alan, o karedeki öpücük! Partnerinizin, nefesiyle birlikte hayatı da dudaklarınızdan kalbinize doğru akarken, bazen aniden gelen ölümden gayrı tek gerçeğimiz: Başka birinin olmak; onun için olmak. Yani eğer, hep söylediğim gibi, salona girerken duygularınızı dışarıda bırakmıyorsunuz, insana bahşedilmiş bir güzellik olan gözyaşlarınızla ıslanırken yüzünüz mutlu olacaksınız; çünkü siz de âşık oldunuz!
Bir Gün filmi, duyguları sömürmüyor, sağlam bir kadroyla doğru dürüst bir aşk hikâyesi anlatıyor. ‘Başkalaşmış' İngilizcesiyle ilk dakikalarda yadırgadığımız Anne Hathaway'in de, Jim Sturgess türünden ‘bukalemun' bir aktörle birlikte hiç sendelemeden ilerlediğini görüyoruz.
"Dogma 95 Manifestosu"na uygun çektiği Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca (Italiensk For Begyndere) ile çıkış yapıp, 60'lar 'tutucu' İngiltere'sinde otuzlu yaşlarındaki adamın ‘hayat mektebinden' ders alan 17'lik kızı anlattığı Aşk Dersi (An Education) ile Batı'da çok ilgi gören Danimarkalı Lone Scherfig ise, bu kez, yalnızca iyi bir yönetmen. Çünkü metin, zaten her iyi yönetmenin elinde bu sonucu verebilecek düzeyde. Andığım filmlerde Bayan Scherfig'in dokunuşlarını ve etkisini hissedebilsek de, Bir Gün, doğal olarak, ‘bir David Nicholl filmi' olmuş...
twitter : aliulviuyanik