Amerika Birleşik Devletleri'nin diğer ülkeler üzerindeki etkisi öylesine kapsayıcı ve dönüştürücü ki çoğu zaman Türkiye'den ya da bambaşka diyarlardan izleyicilerin herhangi bir Amerikan filmini anlamaları hiç de zor olmuyor. İzleyiciler, bir Hollywood yapımını seyrederken Amerikan kültürüne içkin esprileri, trajedileri, jestleri sanki kendi dillerinin, gündelik hayatlarının birer parçasıymışçasına hareket edip, beyazperdede olan biteni bir çırpıda kavrayabiliyor, karakterlerle özdeşleşebiliyorlar. Diğer yandan, nadir de olsa özellikle bağımsız filmlerde tam olarak kavrayamadığımız kendine has bir dokunuşun, yerel bir kör noktanın varlığını sezebiliyoruz.
Geçtiğimiz yıllarda Hayatın İçinden (The Station Agent) filmiyle büyük beğeni toplayan oyuncu-yönetmen Thomas McCarthy'nin yeni çalışması Kazananlar Kulübü (Win Win) de bütünüyle yerel duygulara ve açmazlara odaklanan bu nadir filmlerden biri. "Kazananlar Kulübü", yaşlılara yasal danışmanlık yapmakla görevli New Jersey'li bir avukat olan Mike Flaherty'nin hikayesini anlatıyor. Yaşadığı ekonomik problemler sebebiyle ofisindeki bozuk tesisat sistemini bile tamir ettiremeyen iki çocuk babası Mike, kendine bir çıkış yolu bulmaya uğraşıyor. Tam da bu sırada avukatlığını üstlendiği bunaklıktan muzdarip Leo'nun içinde bulunduğu durum, Mike'ın aklına parlak bir fikir gelmesine yol açıyor. Mike aylık 1500 dolar geliri olan ve bakacak kimsesi olmayan Leo'nun yasal varisi olmak için mahkemeye başvuruyor. Leo'nun maaşı sayesinde ekonomik sıkıntılarından kurtulabileceğine inanan Mike, hiçbir problemle karşılaşmayacağına inanırken Leo'nun torunu Kyle'ın evden kaçıp, dedesinin kapısına dayanması işlerin sarpa sarmasına neden oluyor.
"Kazananlar Kulübü," Amerika'da süre gelen ekonomik krizin milyonlarca kişinin işten çıkarılmasına neden olduğu ve Başkan Obama'nın kendine has politikalarıyla yeni bir kurumsal yapı oturtmaya uğraştığı bugünler için oldukça manidar bir film. Mike'ın para sıkıntısından kurtulmak için başvurduğu çıkış yolu Amerika'nın bugünü hakkında çok şey söylüyor. Bununla beraber Leo'nun maruz kaldığı yasal prosedürler ve Mike'ın Leo'ya karşı takındığı tavır, yaşlıları görünmezleştirmeye ve ölüme terk etmeye yönelik devlet politikalarını da başarıyla eleştiriyor. Leo'nun uyuşturucu bağımlısı kızı Cindy'nin hikayesi ise Amerikan kültürünün başarıdan beslenen temel değerlerini sorguluyor. Başarılı olmanın ve kazanmasının Amerikan toplumu için hayati bir önem taşıdığı gerçeği Kyle'ın öyküsünde daha da ön plana çıkıyor. Parayla başarının doğru orantılı olduğunun var sayıldığı Amerikan kültüründe kazanmanın korkunç bir saplantı haline getirildiği ve bu ortamda bir kez kaybedenin bir ömür boyu kaybetmeye mahkum olduğu da ustalıkla dile getiriliyor. Diğer yandan, "Kazananlar Kulübü" Amerikan toplumunun kemikleşmiş yapısını eleştiren bir film portresi çizse de muhafazakar sayılabilecek bir tarafı da mevcut. Verimli bir toplumun yapı taşı olarak yansıttığı ailenin, fertleri arasında kan bağı olsa da olmasa da, son derece önemli bir kurum olduğunu her daim vurgulayan film, bu kurumun dışında kalan bireylere mutlu olma olanağı tanımıyor.
Bunun haricinde, "Kazananlar Kulübü" Amerikan toplumunun başarı saplantısını eleştiren bir tavır takınsa da eninde sonunda ortaya çıkardığı şey bir başarı hikayesi. Alışıldık biçimde abartılı ve yüceltici bir tonda olmasa da Kyle'ın öyküye başlangıç ve bitiş noktası arasında çizilen grafik halihazırda var olan Hollywood formüllerinin yeniden yorumlanmış bir versiyonu aslında. Bununla beraber, filmde anlatılan hikayenin Amerikan toplumunun içinde bulunduğu ruh haliyle olan uyumu "Kazananlar Kulübü"nü tatlı bir tonla da olsa toplumsal birlikteliği, dayanışmayı ve nihayetinde Amerikan milliyetçiliğini ön plana çıkaran bir çalışmaya da dönüştürüyor. Bütün bunların sonucunda film, tüm eleştirel yapısına karşılık ‘başımıza ne gelirse gelsin genciyle yaşlısıyla yine de beraberiz' söylemini yeniden üretiyor bana kalırsa.
"Kazananlar Kulübü"nün Amerikan kültürüne ve toplumuna içkin bir yapısının olmasınınsa hikayenin farklı ülkelerden izleyicilere biraz yabancı kalmasına neden olduğunu da söyleyebiliriz. Thomas McCarthy'nin filminin tam anlamıyla yerel bir ritmi var ve bu ritme uyum sağlamak, karakterlerle empati kurmak Türkiye'den bir seyirci için zor olabiliyor. Bütün bunlara rağmen, "Kazananlar Kulübü" üzerinde emek harcanarak ince ince işlenmiş derli toplu bir senaryoya ve başarılı bir oyuncu kadrosuna sahip. Dolayısıyla, izlenmeyi hak ediyor.