Hızlı ve Öfkeli 5
Yazar: Oktay Ege KozakArtık pes ediyorum. İki kez şikayet ederiz, üç kez, hadi dedin dört kez, artık beşinciye sıra geldiğinde pes edip bu klişe bombardımanı pelikül steroid serinin kolay kolay yokolmayacağını kabul etmek lazım. Tabi ki Car & Driver dergilerini Playboy'larıyla aynı rafa koyup internetten indirdikleri araba resimlerini Jenna Jameson dosyasına atan seyirciyi, coşku ve heyecan dolu bir 140 dakika bekliyor. Geri kalanlarımız ise Hızlı ve Öfkeli kadar bomboş bir serinin neden Esaretin Bedeli / Shawshank Redemption ile aynı uzunlukta bir bölüme ihtiyacı olduğunu sorguluyor.
Biraz dolaylı olacak ama bu serinin her bölümünün neden bende aşağılanmış hissi yarattığını (ekranda dans eden steroidli kas denizinin yarattığı beta erkek tırsaklığının dışında) şöyle açıklayayım: Ne zaman türün bütün klişelerini utanmadan kullanan bir romantik komedinin fragmanını izlesek eşimden şu tür bir tepki gelir: "Yazık ya. Bu kadar da kolay mıyız?"
Yani dişi seyirciyi sinema salonlarına doldurmak için gerçekten de tek gereken bir kaç egzotik mekanı rastgele ekrana yapıştırıp orta sınıf utangaç bir Amerikan kızını espritüel olduğu kadar karizmatik zeytin tenli bir Avrupalı Adonis'le bir araya getirmek mi? Ben de ne zaman ilki bile fazlalık yaratan Hızlı ve Öfkeli serisinin yeni bir bölümü sinemaları işgal etse aynı tepkide bulunuyorum. Erkek milletini sinemaya çekmek için tek gereken hızlı arabalar, şişmiş kaslar, bikinili kızlar ve konuyla alakalı olsun olmasın bitmek bilmeyen kavga ve kovalamaca sahneleri mi? Bu kadar kolay mıyız?
Bu işin içinde bir doğruluk var demek ki çünkü hem yönetmen Justin Lin'in Hollywood'da takılmasına olanak kılan, hem de bir zamanlar Arnold'un tahtına oturması beklenen, bu konuda başarısız olunca Hızlı ve Öfkeli ile yetinmek zorunda kalan kaslı aksiyon starlarının eti ekmeği seri, beşinci kez aynı hikayeyi baştan sona tekrar ediyor.
Serinin bu bölümünde kanundan kaçan Dom ve Brian (Vin Diesel ve Paul Walker'ı son beş senedir başka bir filmde gören oldu mu?), Rio'yu kontolü altına almış bir mafya patronunun milyonlarını çalmaya uğraşır. Bu adamın mafya patronu olduğunu nereden mi biliyoruz? Bu rollerin aranılan aktörü Joaquim De Almeida tarafından canlandırılıyor ve Portekizli'lerin Brezilya'yı yerlilerden nasıl çaldıklarına dair klişe olduğu kadar gereksiz bir kötü adam monoloğu sunuyor da o yüzden...Diğer filmlerdeki karakterleri bir araya toplayan ekip, milyonların peşinden giderken bir de durdurulamaz FBI ajanı Hobbs (Suçluların peşinden koşmakla meşgulken hangi ara kaslı kollarına yağ sürmeye vakit bulduğunu anlamadığımız Dwayne "Kaya" Johnson) ile uğraşmak zorunda kalır.
Peki iyice dalgamızı geçtikten sonra bu serinin has seyircisi için ne var bu filmde? Özetle bir Hızlı ve Öfkeli prodüksiyonu olarak ne kadar başarılı oluyor? Bu konuda yiğidin hakkını yememek lazım. Safi kas, kavga, seksi kızlar ve araba çarpışmaları bakımından serinin en kalabalık, bu hesaptan bakılırsa belki de en başarılı filmi. Eğer tek görmek istediğiniz peş peşe onlarca polis arabasının asfaltta sürünen devasa bir kasa tarafından yerle bir olması ise buyrun keyfini çıkarın. İzlemek için can atanları sevindirecek, geri kalanlara sinirden saçlarını yolduracak bir eğlencelik. Artık pes ediyorum. Altıncı bölümde görüşmek üzere.
Oktayegekozak.wordpress.com