Kült filmi Koş Lola Koş (Lola rennt) gibi uluslararası bir 'hit'e dönüşen Koku: Bir Katilin Hikayesi (Perfume: The Story of a Murderer)'nin ardından pek manidar Uluslararası (The International) filmine imza atan Tom Tykwer'in Üç (Drei) ile Almanya'ya geri dönmesi heyecan verici. Bir sonraki adımı nerede ve nasıl olur bilinmez ama, onun Almanya dönemine hayran olanlar için gayet şık bir hareket oldu bu.
Üç, tematik anlamda olmasa da, 'yaratıcı' yönetmenlik anlamında yönetmenin ilk dönem filmlerine yakın duruyor aslında. Tykwer ağır ağır şekillenen bir aşk üçgenini anlatırken, şaşırtıcı stilize denemeler yapıyor. Ekran bölmeler, ilginç paralel kurgular bu olgun gözüken filme genç bir hava veriyor. Belki Koş Lola Koş'un yönetmeni gençlik günlerinin hayal gücü dolu denemelerini özlemeye başlamıştır kim bilir? Ama iyi bir şey mi bilemedik!
Üç, yirmi yıldır beraber olan bir çifti tanıtıyor öncelikle bize. Hikayelerini dinleyip sonra ilişkilerini yakından görme imkanı buluyoruz. Her ikisinin de sanatla ilişkili işleri var ve rahat, zevkli bir yaşam sürüyorlar. Öte yandan beraberliklerinin bir heyecanı kalmamış gibi. Önce kadın uzaklaşıyor adamdan, bir konferansta tanıştığı yakışıklı ve çekici bir adamla ilişkiye giriyor. Üstelik o kadar kaptırıyor ki kendini bu ilişkiye, hayat arkadaşının geçirdiği önemli bir operasyondan bile geç haberi oluyor. İkinci bölümde, operasyon sonrası eski enerjisini kazanmaya çalışan adamın biseksüel bir adamla olan yakınlaşmasını izliyoruz. Aralarındaki cinsel çekim zamanla bir tutkuya dönüşüyor. Fakat ortada ilginç bir durum var, bizim çözülmesini izlediğimiz ilişkinin her iki tarafı da, farkında olmadan aynı adamla ilişkiye girmiş...
Başta da söylediğimiz gibi bu çarpıcı gözüken hikayenin aslında en güçlü yanı yaratıcı yönetmenlik denemeleri. Tom Tykwer bize üst üste iki ilişki anlatırken, çiftlerin yakınlaşmasını koşmadan, gerçekçi bir şekilde gösteriyor. Ama kurgu oyunları ve ilginç çekim denemeleriyle ritmi yükseltmeye de çalışıyor. Bu anlamda sonunu merak ettiren, sürprizli bir film Üç. Ama sembolik bir son nokta seçerek hayal kırıklığı yaratıyor. Tıpkı stil denemelerinin filmin ağır anlatımını bozduğu gibi, final de içi boş çarpıcı bir imaj gibi geliyor. Üç, Tom Tykwer'in Almanya'da çektiği en iyi film olmadığı gibi, en iyiler arasında da değil.
Yönetmen aslında farklı türler ve anlatımlar deneyen François Ozon'un izinden gidiyor burada. Ozon stilize bir gerilim filmi de çekebiliyor, olgun bir dram da. Fakat bu farklı türlerin metodlarını karıştırmıyor. Kumun Altında (Sous le sable)'yı izlerken ritmi yükseltecek denemeler yapmıyor. Belki Tykwer'in de gençlik hastalıklarını bırakıp biraz karakterlerin derinlere inmesi bu filmi daha güçlü yapabilirdi. O zaman eminiz o 'son' onun da içine sinmezdi.