Dört sene evvel çektiği "Gir Kanıma (Låt den rätte komma in)" gibi enfes bir ‘arthouse' korku örneğiyle dünya çapında adından söz ettiren Tomas Alfredson'ın daha büyük bir prodüksiyonla geri dönmesi kaçınılmazdı. Alfredson, 1979'da BBC tarafından 7 bölümlük bir dizi halinde televizyona uyarlanmış olan John Le Carréın müthiş eseri Tinker, Tailor, Soldier, Spy'ı sinemaya taşıyarak ülkesi dışındaki ilk filmini kotarıyor. Hem de casusluk filmi alt türünün yarattığı genel beklentileri tam tersine çevirerek ve popüler casusluk filmlerinin karşısına sessiz ve soğuk bir tavırla dikilerek... Köstebek (Tinker, Tailor, Soldier, Spy), James Bond ya da Bourne serisi gibi seyircinin günlük eğlence ve adrenalin ihtiyacını karşılamak üzere çekilmiş bir film değil; seyirciyle mesafeli bir şekilde oynayan ve buz gibi soğuk savaş hikayesi anlatan bir film. Bu bakımdan Martin Ritt'in 1965 tarihli başka bir John le Carré uyarlaması olan filmi "The Spy Who Came in from the Cold" ile Köstebek'in arasında organik bir bağ olduğu pekala söylenebilir.
Film, İngiliz İstihbarat Servisi'nin içerisinde Sovyetlere bilgi sızdıran bir köstebeğin fark edilmesi üzerine, bir süre önce görevden uzaklaştırılmasına rağmen gizli soruşturmayı yürütmesi için yeniden işe alınan George Smiley üzerinden yola çıkıyor. İstihbarat servisinin en tepesindeki adamlar üzerinde çetrefilli bir soruşturma yürüten Smiley, kendi dahil hiç kimseye güvenemeyeceğinin farkında. Bu esnada da karizmasında büyüleyen ana akım bir ajan olmaktan ziyade, gerçekçiliğe sıkı sıkıya bağlı, yalnızca işini çok iyi yapan bir memur tavrında...
En baştan belirtmek lazım ki, Köstebek, türe karşı duyulan tüm beklentileri tersyüz eden, alabildiğine mesafeli ve soğuk bir film. Tomas Alfredson, karakterlerle herhangi bir duygusal bağ kurmanızı bütünüyle engelliyor ve bu sayede soğuk savaşın tekinsiz atmosferi tam manasıyla yaratılmış oluyor. Filmin bütününe hakim olan bu duygusuzlukla birlikte kendi güvensizlik duygusunu hazırlıyor. Tıpkı Smiley gibi, seyircinin de güveneceği, seveceği ve bağ kurabileceği hiçbir karakter yok. Her biri birbirinden alabildiğine farklı karakteristik özelliklere sahip dört köstebek adayı, Smiley tarafından adım adım deşifre edilmeye ve doğru bir şekilde tanımlanmaya çalışıyor.
Filmin türü orijinalleştirme anlamındaki bir büyük başarısı da, izleyicisini alışık olmadığı bir noktada konumlandırması. Filmin akışına dahil olabilmek, diyalogların ve karakterlerin bütününü anlamak için büyük bir çaba gerekiyor. Filmin takibi, en az yaşanan olayların karmaşıklığı kadar zor. Tüm karakterleri ve mevzuları birbirine bağlayabilmek için kusursuz bir dikkat lazım. Bu bakımdan Köstebek'in pek de seyirci dostu bir film olmadığını söylemek şart. Fakat diğer yandan, filmin bu tavrı, kendisine tekdüze olmaktan tamamen uzak bir hareket alanı sağlıyor. Bir yerden sonra alışılan kurgu, flashback'ler, ağır ağır tanınan karakterler ile birlikte kendimizi derin bir sorgunun ve bütün gerginliğiyle soğuk savaşın ortasında buluyoruz.
Tomas Alfredson'ın her şeyi ağırdan alırken, bir yandan da daha karmaşık hale getiren film yönetimi, tam anlamıyla muazzam. Onlarca olayı, tek bir tabanda hafif bir şekilde birbirine bağlayan, dört dörtlük karakterler çizen ve amaca yönelik hikayesi dışında gereksiz hiçbir detay vermeyen senaryo hem çok ölçülü, hem de kusursuz. Müthiş bir prodüksiyon çalışmasına işaret eden, bizi o dönemin İstanbul'una kadar götüren sanat ve görüntü yönetiminde en ufak bir eksiklik bile yok. Gary Oldman, Mark Strong ve Colin Firth başta olmak üzere tüm oyuncular ayrı ayrı döktürüyorlar. Özellikle Gary Oldman'ın hem kendini ileri atarak "bu filmin yıldızı benim" tavrını takınmadan hem de kendini geri çekerek silikleşmeden her hücresi ölçülüp biçilmiş Smiley karakteri, ders niteliğinde bir dramatizasyon. Karşınızda içine girebildiğiniz takdirde sizi duvardan duvara çarpacak, iz bırakır şekilde etkileyecek müthiş bir film var.
Köstebek, ana akım sinemaya son derece ters bir film ve zaten bir casusluk başyapıtı olmasının öncelikli sebeplerinden biri de bu. Filme alışılmışın çok dışında sorular yöneltmek istiyorsunuz ve ancak ilgilendiğiniz kadar cevap alabiliyorsunuz. Mesele üzerinde gitgide daha da egemen olan entrika miktarı, her dakika biraz daha artıyor ve iş içinden çıkılmaz hale geldiği vakit yavaş yavaş çözümlenmeye başlıyor. Uzun lafın kısası, Tomas Alfredson, adeta türle dans ediyor. Köstebek, 2011 yapımı filmler arasında, çok özel bir yeri hak ediyor. Soğuk savaşı iliklerinde hissetmek isteyen herkese önerilir.