Wong Kar Wai’nin son filmini görme fikri bile başlı başına bir motivasyon...
Yazar: Kaan KarsanWong Kar Wai’nin ‘The Grandmaster’ı (Büyük Usta), bir seneyi aşkın bir süre evvel Berlin’de prömiyerini yapmıştı. Türkiye vizyonu geçtiğimiz sene dahilinde defalarca ertelenen film, bu hafta nihayet gösterime çıkıyor. ‘Yabancı Dilde En İyi Film” dalını ıskalamış olmasına rağmen üç dalda Oscar’a aday olan ‘The Grandmaster’, Amerika’da yaptığı My Blueberry Nights (Benim Aşk Pastam)'dan sonra sinemadan altı sene uzak kalan Kar Wai’nin geri dönüş filmi.
‘The Grandmaster’, ‘efsanevi’ bir dövüş sanatları ustasının ‘gerçek hikayesi’ni anlatıyor. Daha önce hayatı muhtelif filmlerin konusu olan ‘Ip Man’, Bruce Lee’nin hocası olarak da tanınıyor. Wong Kar Wai, ‘Büyük Usta’nın hayatını tipik bir biyografi düzleminde anlatmak yerine bir hayatı kesit kesit bölüştürerek, adeta bir ‘gözlerin önünden geçen bir film şeridi’ kıvamına getirmeyi tercih ediyor. Bu sebeple ‘aksiyonla’ yoğrulmuş bir dövüş ustası biyografisi beklemektense, kendinizi ayakları yere basan, ciddi bir tavır takınmış ve fikrini formüllere yedirmeyen bir filme hazırlamanızda fayda var.
Baştan söylemek lazım geliyor ki “The Grandmaster”, 2008’de Wilson Yip tarafından bir seri halinde sinemaya uyarlanan ‘Ip Man’inden çok daha farklı bir portre yaratmanın peşinde. Wong Kar Wai, filmin gümbür gümbür açılışın ardından ocağın altını kısmaya ve filmi kendi buharında pişirmeye bırakıyor. Yavaş yavaş tanımaya başladığımız ancak filmin hiçbir anında belirleyici özelliklerine hakim olamadığımız karakterlerimiz, Çin yakın tarihinin arka planındaki bol cümbüşlü ve bol acılı bir devinimle hemhal oluyorlar.
Wong Kar Wai, dev, karanlık ve karmaşık bir tabloyu ışıldatırken, mevzusunu filmin temeli olan kültüre hakim izleyicilerin nabzına göre enjekte etmeye başlıyor. Tam bu aşamada dövüş sanatıyla yakından ilgilenenleri fazlasıyla meşgul edebilecek ancak ilgilenmeyenleri de bir o kadar zorlayabilecek bir karnaval ile karşı karşıya olduğumuzu da ekleyelim. Wong Kar Wai, ele aldığı kültüre dair teknik ve terimsel yaklaşan bir yapıt ortaya koyuyor. Filmin senaryo kurgusundaki delişmen yapısı da buna eklenince film takibinin epey bir zorlaştığını da belirtmemiz gerekiyor. Bu bağlamda şunu da söylemeliyiz ki filmi sahiplenme içgüdünüz biraz da filmle kuracağınız ilişkiyle ilgili olacak.
Filmin metinsel tarafları kimi açılardan pek tatmin edici durmasa da Wong Kar Wai’nin kimseyi şaşırtmayarak özellikle teknik anlamda çok etkileyici bir iş ortaya çıkardığını da es geçmeyelim. Filmin daraltıcı, yoğun ve şık atmosferinin mimarı olan görüntü ve sanat yönetmenlikleri üst düzey. Hikayenin bütün unutulur taraflarına rağmen, ‘ustalık’ dönemini yaşayan Wong Kar Wai’nin, etkisi kolay kolay geçmeyecek birkaç mizansen kurduğunu belirtmeliyiz. Özellikle tren garında çekilmiş, muazzam şıklıktaki dövüş koreografisini Wong Kar Wai’den başka çok az yönetmen kotarabilir gibi.
Uzun lafın kısası, The Grandmaster, özellikle duygusal anlamda çok coşkulu karşılanmayabilir. Lakin gerçekten ‘güzel’ resimler görmek isteyen ve beklediğinden farklı bir film bulmaya hazır olanlara önerilebilir. Wong Kar Wai’nin son filmini görme fikri bile başlı başına bir motivasyon olsa gerek zaten.