Psikolojinin sert sularında bir romantik komedi
Yazar: Oktay Ege KozakYıllar sonra ilk defa tuhaf karikatür karakterler yerine gerçekten dağınık insanlar hakkında bir romantik komedi seyretmek çok ferahlatıcı bir deneyim. Her ne kadar Umut Işığım (Silver Linings Playbook) akıl hastalığını olabildiğince gerçekçi bir biçimde tasvir etmesi sayesinde bazen sert ve rahatsız edici gelebilse de, bu popüler türün hikaye yapısını takip ettiği için filmi halen bir romantik komedi sayıyorum.
İlk olarak karşımızda bir önceki ilişkisinden yanmış bir adam var. Pat (Bradley Cooper), ailesiyle yaşayıp hayatını düzeltmek için bir akıl hastanesinden çıkar. Eşiyle ilgili trajik bir olayı, sinirini kaybedip şiddetle sonuçlandırmıştır ve şimdi ise eşini geri kazanmayı kafaya takmıştır. Tam da bu noktada sorunlu kızımız ile tanışıyoruz. Tiffany'nin (Jennifer Lawrence) de kendine ait problemleri vardır. Kocasını hazin bir kazada kaybetmiştir ve kederiyle başa çıkabilmek için birazcık nemfomanyak olmuştur.
Her romantik komedide adına "şirin tanışma" denen bir sahne vardır, ilk bakışta uyumsuz görünen çift tanışır ve alaylı diyaloglar ile konuşurlar. Pat ve Tiffany'nin tanıştığı sahne hiçbir şekilde şirin değil ama en azından tipik bir Matthew McConaughey romantik komedisinden çok daha ilgi çekici.
Öykünün bundan sonrasında Tiffany, büyük bir yardım karşılığında bir dans yarışmasında Pat'i kendisine partner olmaya zorluyor. Daha konvensiyonel bir filmde bu tür bir hikaye numarası beş dakikada, bir iki montaj sahnesi ile Pat'i yepyeni bir adama dönüştürürdü. Ama Russel biliyor ki bu karakterlerin içinden çıkmak çok sabır gerektiriyor. Eğer filmin sonu, türü bakımından konvensiyonel ise bu sorun değil, çünkü karakterler bu anı hak ediyorlar.
Bu açıdan baktığımızda, Umut Işığım (Silver Linings Playbook) sorunlu kişilikler etrafında oluşan bilindik klişeleri bir kenara koyarak onları sisteme karşı savaşan şirin kişilikler olarak sunmuyor. Pat ve Tiffany'nin terapi sonucu çözmeleri gereken bir sürü gerçek problemleri var. Birbirlerinin sorunları ile başa çıkmaları alışılagelmiş bir biçimde bağlanmıyor ve hikayede bir sürü iç çekişme var.
Kral (Three Kings)'den tanıdığımız yönetmen David O. Russell'ın filmi Pat'in manik-depresifliğini olabildiğince dürüst ve sert bir biçimde sunuyor, özellikle gerçek hayatta ailelerinde akıl hastalığından yakınan seyirciyi rahatsız edebilir. Fakat aynı zamanda Benden Bu Kadar (As Good As It Gets)'dan beri akıl hastalığı etrafında oluşan en başarılı romantik komedi. Üstelik daha yirmili yaşlarının başında olan oyuncu Jennifer Lawrence'a bir Oscar adaylığı daha gelecek gibi, bu sefer kazanabilir de. Filmin büyük sürprizi ise, uzun zamandır Zor Baba ve Dünür (Meet the Fockers) gibi unutulur filmlerde görünen usta Robert De Niro'nun Pat'in obsesif-kompulsif babası ile neden bir efsane olduğunu sonunda bir kez daha hatırlatması...
Sonuç olarak Umut Işığım, bu haftanın en çok ilgiyi hak eden filmi olarak sinemalarda...